görüntü ve arka plan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
görüntü ve arka plan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

03 Haziran 2024

ŞEFKATE İNANÇ

arkadaşı çok dostu yok, artık ölmeliyim diyen adam, büyük başarıdan sonraki büyük çöküş, erkete, esrarengiz adamlar, görüntü ve içyüz, köprü altı sefilleri, ölmemiş vicdan kimde, sırtlan sürüsü mü insan toplumu mu, şefkat merhamet acıma hissi, vakit gelmedi devam et, veda mektubu yazmaya bile değmeyenler

[UYGULAMAG YAZISI] ŞEFKATE INANÇ

ŞEFKATE İMAN

Aç édi, Ahmet Reşit.

İki künden beri, kırk sekiz saattir; kendiyiŋ yerden kovulmuş ihtiyar, serseri köpek kibi; tanımayır än sokaklarda, bilmeyir än mahallelerde tolaşyır édi. “Bir parça ekmek...” tiye çaldı än tüm kapılardan kovulmuş édi. [“Bir parça ekmek...” tiye kapılar çalmış édi, ama hepsiden kovulmuş édi.] Äniŋ satılcak neŋ neme de yok édi. Kendiyiŋ yırtık paçalı pantolonun, kendiyiŋ ayaktan çıkaramaz édi. Äniŋ siyah bonjur, o kadar pis, o kadar perişan édi ki... [Äniŋ siyah bonjur, çok pis, pek perişan édi.] Bedava verse, kimse [neŋ kişi] bu paçavra süprüntüsüye el sürmecek édi.

Ol kapıyıŋ eşike oturdu. Soguktan tonan kendiyiŋ eller ilen kendiyiŋ mideyin bastırdı. “Artık ben, ölmeli män” tidi. Çünkü bu kadar tüştükten sonra yaşamak, hakikaten rezalet édi.

Hayata ne parlak başarılar ile kirdi édi än, munun hatırladı. Her sınıfta birinci olur édi. Mülkiyede hukuktan birinci çıkmış édi. Hatta Avrupa’da, Sorbonne’da da harikuladelik közderdi, profesörlerin şaşırttı. Neŋ yabancı ögrenci ol küne kadar kazanamadı başarıya ulaştı än. [Büyük başarıya ulaştı; neŋ yabancı ögrenci, ol küne tegi, äniŋ benzere ulaşamamış édi.]

Türkiye’ye töndü än kän daireler, änin adeta paylaşamayır édi lär. Nihayet hariciyeye kirdi. Konsolos oldu. Sonra... Evet, sonra... İşte äniŋ hatırayın tuman kaplayır; ne oldu, nasıl yuvarlandı, tüşünemeyir édi. Evlenmiş édi. Ayrılmış édi. Hırsızlık, namussuzluk etti mi édi? Äniŋ akıla kelmeyir édi mun.

Bütün insanlar, änin; birden bire aforoz etmiş, hayatta yapayalnız bırakmış édi lär. Ne bir dost ne bir arkadaş ne bir akraba... Evet, hiç, hiç kimse! [Bir tek dost da bir arkadaş da bir akraba da äniŋ çevrede kalmamış édi. Evet, neŋ bir kişi bile!] Gerçi biraz kumar oynamış édi. “Ulayı oynamayan kim?” tidi. Poker, äniŋ bütün arkadaşlarıŋ eglence édi. İşsiz, parasız, meyus kalınca, kendiyiŋ etraftan tanıdıklarıŋ hızlıca kaçmagların sezmiş édi.

Mun vefasızlar, o için: “Kendiyiŋ akılın kaçırdı. Kumarda bunadı. İhtimal frengiye de ugradı” kibi iftiralar uyduryur édi lär. [Bu vefasızlar, o için iftiralar uyduryur édi lär; “Kendiyiŋ akılın kaçırdı. Kumarda bunadı. İhtimal frengiye de ugradı” kibi.] Äniŋ akıl, äniŋ başta édi, mundan katiyen emin édi. Ulayı hayatıŋ yollar, iş kapıları; aşılmaz duvar kibi änä karşı yükselyir édi. Her müracaat eter än adam: “Vah vah, Reşit Bey; size ne oldu böyle?” tiye änä acıyır, cüzamlı émiş kibi äniŋ yandan kaçyır édi. [Hängi adama müracaat etse: “Vah vah, Reşit Bey...”]

Äniŋ yatacak (/yatılcak) yer ymä barıncak yurt ymä yok édi. Köprü altıdakı serseri sefilleriŋ araya karıştı. Olar kibi süprüntü yıgınları içide, kendiyiŋ gıdayın bulmaga başladı. Äniŋ bilgiye, äniŋ iktidara, äniŋ tahsile rağmen mun hâllere tüşüş, änin epey sersemletmiş édi. Kendi de herkes kibi kendiyiŋ hale şaşyır; “Ne oldu bene? Ne oldu bene?” tiyir édi.
Oturyur än eşikten kalktı. Artık tam tün olmuş édi. Kendiyiŋ ellerin kendiyiŋ cebe soktu. Soguktan titreyir édi. Kendiyiŋ beliŋ agrıdan togrulamayır, kambur kambur yürüyür édi. Deniz tarafıya saptı. [Deniziŋ tarafa saptı.]

Karanlık talgalarıŋ içe atınmak... Birkaç dakika çırpınmak... Sonra bu sefaletten, bu rezaletten, bu ıstırabdan ebediyen kurtulmak...

Ulayı deniz, çok soguk olmalı édi. [Ulayı deniz, çok soguk édi ärinç.] “Ah neŋ yangın olsa da alevleriŋ içe atınsa män, ısına ısına ölse män!” tiye tüşündü. Kendiyiŋ akıla mektup yazmak keldi. Ulayı hemen isyan etti: “Niçin? Neye? [Nege?] Kime?”. Kendiyin aforoz eten bu vefasız insanlara mı?

Yalancı ilim, yalancı felsefe; ahlâk, fazilet, insaniyet tiye uydurdu efsaneleriŋ hakikatin, artık ögrenmiş édi än. [Yalancı ilim, yalancı felsefe; ahlâk, fazilet, insaniyet tiye, efsaneler uydurmuş édi. Munlarıŋ hakikatlerin, artık ögrenmiş édi än.] İnsanlar cemiyeti; yırtıcı hayvanlar ile tolu, acımagsız tarihil orman timek édi. Mantık, şiir, küzellik, iyilik; yalnız kitablarda édi. Tüşündükçe äniŋ üşümeg keçyir, denize togru iner ärinç yokuşlu sokaklarda koşyur édi.

Ölmeli édi än! Hayat, yaşamaga layık tügül édi. İnsanlar, hayvanlardan merhametsiz, kaplanlardan yırtıcı, sırtlanlardan şefkatsiz édi. Ölüm tesellisiye munca sevine sevine koşar kän äniŋ karşıya birkaç kölge çıktı. Änä,

- Tur! tiye bagırdı lär. Tüşünmeyip turdu.

- Seniŋ ellerin yukarıya kalkır!

Korkmamış ulayı birdenbire şaşırmış édi. Bular hırsızlar édi. Kendiyiŋ ellerin yukarıya kalkırdı. Äna yaklaşanlar, äniŋ üzerin aradı lär. Neŋ neme bulamayınca lär sordu lär:

- Sende hiç para yok  mu?
- Yok.
- Burada ne arayır sän?
- Hiç.
- Togru söyle...
- ...

Mun emir o kadar kuvvetli édi ki, azıcık daha “açlıktan beniŋ özün denize atmaga kityir män” ticek édi. [Mun emir, çok kuvvetli édi, az daha söylecek édi; açlıktan beniŋ özün denize atmaga kityir män tiye.] Yutkundu.

- Hiç... Beniŋ yatacak (/yatılcak) yer yok da tolaşyır män, tidi.

Kölgelerden biri:

- Öyle ése biz ile kel! emiriyin verdi.

Artık Reşit’iŋ irade kalmamış édi. Olarıŋ arkadan yürüdü. Bular tört kişi édi. Fenerleriŋ önlerden keçer lär kän olarıŋ yüzlere baktı. Olarıŋ üst baş, äniŋki kibi perişan édi. Biraz kitti lär, sonra orada neŋ köşe başı közdererek: [Biraz kitti lär, sonra, orada neŋ köşeyiŋ başın közderdi lär;]

- Sen, burada tur! tidi lär. Yukarıdan biri kelir écek ése öksürerek [/öksüre öksüre] bu sokaktan keç. Kimse kelmez écek ése, bizin bekle, on dakika sürmez, töndü écek méz.

- Peki! tidi.

Serseriler, sokakıŋ içte kayboldu lär. Reşit titredi. Anladı nen hırsızlara “erketecilik” etyir édi. Bırakıp kaçmagın tüşündü. Ulayı beklemege söz vermiş édi. Kaçar écek ése alçaklık etmiş olmacak édi mi? Kaçmaz écek ése...

Äniŋ vicdanıŋ karanlıklarda, terin fırtına gürleyir édi. Bulunyur än yere çöktü. Kendiyiŋ başın kendiyiŋ elleriŋ araya aldı. Muhakeme etemeyir édi. Äniŋ beyin de sanki äniŋ vücut kibi soguktan tonmuş, buz kesilmiş édi. Kendiyiŋ közlerin kapadı. Ne kadar muncalanı turdu än, munun anlamadı.

Hırsızlar, tekme ilen talgınlıktan änin uyandırdı lär:

- Uyudu mu sän be?
- Uyumadı män.
- Kalk, haydi.
- ...

Togruldu. Tüşünmeyip yine olarıŋ arkadan yürümege başladı. Bu sefer biraz hızlı kityir édi lär. Ol feneriŋ tibde turdu lär. Änä bir kâğıt uzattı lär:

- Ne, ne? tiye sordu.
- Al ulan! Seniŋ hak!
- Ne hakkı? [Neyiŋ hak? Hak mı?]
- Al be!

Titreyerek kendiyiŋ elin uzattı, kâğıtın aldı. Hırsızlar:

- Artık nereye kitçek sän ése, kit! Biziŋ arkadan kelme! tiyerek ändän uzaklaştı lär.

Reşit, verdi lär kâğıta baktı. İki buçuk liralık banknot édi mun.
Sanki birdenbire äniŋ vicdanıŋ karanlıklarda, sıcak küneş togdu.

Demin insanlar ihaneti hakkıda tüşündü än şeylere pişman oldu. İşte, hayat, sanır än kibi tügül édi. “Hak” tiye kavram tanıyan [“hak” kavramıyın tanıyan], aç bir sefile acıyarak iş közderen insanlar da var édi. Fazilet, iyilik, merhamet, şefkat; hayal tügül édi! Muna şahit, kendiyiŋ elde tutyur än şu iki buçuk liralık kâğıt édi...

Külümsedi.

Kaybetti édi än imana kavuşan günahkâr kibi sevinerek töndü. [Kendideki imanın yitirip sonra yine kavuşan günahkâr kibi sevinerek töndü.]

Yukarıya, caddeye togru yürüdü, orada açık bir bakkal dükkânı bulcak édi kük. İki kündür neŋ neme yememiş édi. [İki künden beri neŋ neme yememiş édi.]

Äniŋ mideyiŋ acıg änä; äniŋ beliŋ, äniŋ elleriŋ, äniŋ ayaklarıŋ sızıların tuyurmayır édi.

ÖMER SEYFETTİN
Türkçe-21 Biçimi: Türkçe-21 Sitesi