namaz kılmayanı öldürmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
namaz kılmayanı öldürmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

03 Haziran 2024

İSLAM VE DİN HÜRRİYETİ

din hürriyeti, dinden çıkanı öldürmek, iman nedir, İslamda din hürriyeti, İslamda mezhepler ve din hürriyeti, namaz kılmayanı öldürmek

[UYGULAMAG YAZISI] DİYN HÜRRİYETİ

İSLAM’DA DİYN HÜRRİYETİ TEMELLERİ

ISTANBUL AGIZI BİÇİMİ TÜRKÇE-21 BİÇİMİ
İSLAM’DA DİN HÜRRİYETİNİN TEMELLERİ İSLAM’DA DİYN HÜRRİYETİYİŊ TEMELLER
Teknolojinin küçülttüğü dünyamızda, insan ilişkilerinde görülmemiş bir yoğunluk yaşanmaktadır. […] Teknoloji, dünyamızın küçülttü. Küçülen dünyamızda, insan ilişkileride, körülmemiş yogunluk yaşayılyır. […]

[Teknolojiceg küçültülmüş dünyamızda, insan ilişkileride, körülmemiş yogunluk yaşayılyır.]
İnsan hakları alanının en önde gelen konularından biri de şüphesiz din hürriyeti meselesidir. Diyn hürriyeti meselesi, insan hakları alanıda en önde kelen konulardan biri ér, şüphesiz.
İnsan hayatındaki temel yönlendiricilerden biri olan dine yapılan yapay müdahaleler, baskılar, kısa ya da uzun vadede, ama mutlaka toplumsal ve ruhsal alanda ciddi problemlerin, çalkantıların nedeni olmuştur. […] Diyn, insan hayatıdakı temel yönlendiricilerden biri ér. Diyne; zaman zaman yapay müdahaleler, baskılar yapıldı. Mun yapay müdahaleler, baskılar; ciddi problemlere ve çalkantılara neden oldu. Mun problemler ve çalkantılar, kısa veya uzun vadede, toplumsal alanda da ruhsal alanda da körüldü. […]
Tüm çabamıza rağmen, eksikliklerimizin bulunduğunu biliyoruz. Bu konuda bir adım atmış olmamız, teselli kaynağımızdır. Biziŋ tüm çabalara rağmen, biziŋ eksikler var, munun bilyir méz. Mun konuda bir adım atmış olmag, bize teselli kaynakı ér.

[Biziŋ çok çaba oldu. Fakat biziŋ eksikler var, munun bilyir méz.]
[…] [SONUÇ] […] [SONUÇ]
Kur’an ve sünnetin verilerine göre, mutlak anlamda -şirk dahil- küfür savaş sebebi değildir. Kur’an’ıŋ ve sünnetiŋ verilere köre, mutlak anlamda küfür [İslam diyniye kirmemek veya İslam diyniden çıkmak], savaş sebebi tügül ér. Şirk [Allah’a ınanmak yanıda başka ilah(lar) etinmek] de küfür türü ér.

[Kur’an’ıŋ ve sünnetiŋ verilere köre, savaş sebebi tügül ér nen mutlak anlamda küfür yani İslam diyniye kirmemek veya İslam diyniden çıkmak.]
Tebliğ temel prensiptir. Tebliğ [İslam Diyni’yin tuyurmak-anlatmak], temel prensip ér.
Savaş, gayrimüslim tarafın her türlü tecavüz ve düşmanlıklarda bulunması ve tebliğ görevine engel olunması durumunda meşrudur. Savaş, mon turumda meşru olur; gayrimüslim taraf, her türlü tecavüzlerde ve düşmanlıklarda bulunur ése ve tebliğ köreviye engel olur ése.

[Gayrimüslim taraf, her türlü tecavüzlerde ve düşmanlıklarda bulunur ése ve tebliğ köreviye engel olur ése, savaş meşru olur.]
Müşriklere karşı savaşmayı emreden ayetler (el-Bakara, 190-193; et-Tevbe, 1-40 ve benzerleri) lafızları itibari ile müşrik Araplara has, ancak hüküm itibarı ile geneldirler. Kib “Bakara, 190-193”; “Tevbe, 1-40” ve benzer ayetler, müşriklere karşı savaşmagın buyurur. Mun ayetler, kelimeler bakımıdan müşrik Arablara özgü ér. Ancak hüküm bakımıdan kenel lär.
Müşrik Arapların İslam karşısındaki konumunda olan herkes için geçerlidirler. İslam karşısıda Müşrik Arablarıŋ konumda olan her kişi için keçerli lär.

[İslam’a karşı, Müşrik Arablarıŋ konumda olan her kişi için keçerli lär.]
Evet, ayetler doğrudan doğruya müşrik Arapları gündeme getirmekte, onları müslümanların öncelikli hedefleri arasına koymaktadır. Evet, mun ayetler, togrudan togruya müşrik Arabların kündeme ketirir. Oların, Müslümanlarıŋ öncelikli hedefler arasıya koyar.

[Oların, Müslümanlarıŋ öncelikli hedeflerden kılar.]
Ancak bunun sebebi, taşıdığı önem dolayısı ile mevcut durumun vurgulanmasının istenmesi idi. Ancak munuŋ sebeb mon édi; taşır än önemden tolayı mevcut turumuŋ vurgulayılmag.
Zira Medine’de bir devlet uzviyeti kazanmış olsa da İslam’ın, doğduğu yarımadaya hakim olma stratejisi önünde ciddi bir tehdit oluşturan müşriklerin bertaraf edilmesi gerekiyordu. Zira İslam, Medine’de, bir devlet yapısı kazanmış édi. Munca olsa da äniŋ, Arab Yarımadası’ya hâkim olmag stratejisi var édi. Müşrikler, mun stratejiyiŋ önde ciddi tehdit oluşturyur édi; olarıŋ etkisiz kılılmag kerekyir édi.
Aynı konumda müşrikler değil de yahudiler veya hıristiyanlar bulunsaydı onlara da farklı davranılmayacak ve cizye söz konusu olmaksızın onlarla da savaşılacaktı. Aynı konumda müşrikler tügül de Yahudiler veya Hıristiyanlar bulunsa édi, olara da farklı tavranılmacak édi. Ulayı cizye söz konusu olmayıp olar ile de savaşılcak édi.
Nitekim nihai olarak Arap Yarımadası, müşrik, kitap ehli ayırımı yapılmadan tüm gayrimüslim unsurlardan temizlenmiştir. Nitekim sonuç olarak, Arab Yarımadası, tüm gayrimüslim unsurlardan temizleyildi; müşrik veya kitab ehli ayırımı yapılmadı.
Demek ki müşriklerin savaş konusunda hedef gösterilmiş olması askeri ve sosyopolitik bir olgudur. Savaş konusuda, müşrikler hedef közderilmiş olmag, askeril ve sosyo-politik olgu ér édi ärinç.
Gerekli şartlar oluştuğu taktirde müşrikler de/ müşrik Araplar da İslam’ın hakimiyetine razı olmaları kaydıyla, İslam yurdunda zimmi statüsünden yararlanabilirler. Kerekli şartlar oluşur ése, müşrik Arablar ve diğer müşrikler; İslam yurtuda, zimmî statüsüden yararlanabilir. Ama İslam’ıŋ hâkimiyete, olarıŋ razı olmag şart ér.

[Ama İslam’ıŋ hâkimiyete razı olmalı lär.]
Yine, cizye uygulamasına esas teşkil eden ve kitap ehlinden (yahudilerle hristiyanlardan) cizye kabulünün söz konusu edildiği et-Tevbe, 29 ayeti, kendilerinden cizye alınıp zimmi statüsü, dolayısıyla din hürriyeti tanınacak olanları bu iki zümre ile sınırlamaz. “Tevbe 29” ayeti, cizye uygulamagıya esas teşkil eter ve Kitab Ehli’den cizye kabulüyün söz konusu eter (Yahudiler ve Hıristiyanlar, “Kitab Ehli” tiye anılır). Olardan cizye kabulü, olara zimmî statüsü tanımag anlamıya kelir. Mun ayet, zimmî statüsü tanıyılcak olanların, mun iki zümre ile sınırlamaz. Zimmî statüsü tanımag, tolaylı olarak, diyn hürriyeti tanımag temek olur.
Ayetin yaptığı şey, mevcut durumdan hareketle bir tespit yapmak ve buna bir hüküm bina etmektir. Ol ayet yaptı şey mon ér; mevcut turumdan hareket ilen tespit yapmak ve muna hüküm bina etmek.

[Ol ayet, monun yaptı [yapar]; mevcut turumdan hareket ilen tespit yapmak ve muna hüküm bina etmek.]

[Ol ayet, mevcut turumdan hareket ilen tespit yapyır ve mun tespitye hüküm bina etyir.]
Kısacası, ayetteki kitap ehli (Yahudiler ve Hıristiyanlar) ibaresi bağlayıcı bir ifade değil, sadece mevcut hali vurgulayan bir örnektir. Kısacası, ol ayetteki “Kitab Ehli” tiyişi, baglayıcı tügül, sadece var turumun vurgulayan örnek ér.

[“ol ayet”: Herhängi ayet tügül, belli ayet. Kib, az önce belirtilen ayet.]
Buna göre ayet, Müslümanlarla fiilen askeri ve siyasal ilişkiler içinde olan zümrelerden Yahudilerin ve Hıristiyanların, kendilerine zimmî statüsü tanınabilmesi açısından uygun bir konumda olduklarını haber vermektedir. Muna köre ol ayet, monun haber vermekte; Yahudiler ve Hıristiyanlar, uygun konumda ér, zimmî statüsü tanıyılmak açısıdan. Munlar, Müslümanlar ile, fiilen askeril ve siyasal ilişkiler içide olan zümrelerden ér.
Ancak, duruma göre zimmî statüsü kazananlar arasına müşrikler de girebilir. Ancak, turuma köre, zimmî statüsü kazananlar arasıya, müşrikler de kirebilir.
Gerekirse de zimmî statüsü uygulamasına geçici olarak son verilebilir. Kerekir ése, zimmî statüsü uygulamagıya, keçici olarak son verilebilir ymä.
Öyle ise “Dinde zorlama yoktur” hükmü geneldir. Hiç bir kısıtlamaya tabi değildir.
Hiç kimse, hiç bir şekilde, her hangi bir dini kabul etmeye zorlanamaz.
Munca ése, “Diynde zorlamag yok” hükümü, kenel ér. Neŋ kısıtlamaga baglı tügül ér.
Neŋ kişi, neŋ şekilde, neŋ diynin kabul etmege zorlayılamaz.
İslam’ın dinler arası ilişkiler açısından getirdiği din hürriyeti prensibi mutlaktır.
Dinin bu kural dışında bıraktığı hiçbir zümre yoktur.
İslam, diynler arası ilişkiler açısıdan, diyn hürriyeti prensipiyin ketirdi. Mun prensip, mutlak ér.
Diyn, neŋ zümreyin mun kuraldan tışta bırakmaz.

[Diyn mun kural tışıda bıraktı neŋ zümre yok ér.]
[Diynceg mun kural tışıda bırakıldı neŋ zümre yok.]

Hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın ve hangi ölçülerde olursa olsun “ya İslam, ya ölüm” formülü, İslam’ın getirdiği iman kavramına ters düşer. “Ya İslam, ya ölüm” formülü, İslam ketirdi iman kavramıya ters tüşer. Hängi kerekçeye tayandırılır ése tayandırılsın ve hängi ölçülerde olur ése olsun, ters tüşer.

[...İslam’cag ketirilen iman kavramıya...]
Tehdit altında küfrü gerektirecek söz ve eylemlerin küfür olmadığı prensibi varken, tehdit ile “imana getirmek” anlayışının dayanaksızlığı ortadadır. “Küfürün kerektircek sözler ve eylemler, tehdit altıda küfür olmaz”; mun, prensip ér. Mun prensip var kän, tehdit ilen “imana ketirmek” anlayışıyıŋ tayanaksızlık, ortada ér.
Buna göre, zimmi statüsünü dolayısıyla din hürriyetini kitap ehli gayri müslimlere has kılan eş-Şafiî ve Ahmed İbnu Hanbel’e ait görüşün Kur’an ve sünnete ait görüş olduğunu söylemek mümkün değildir. Zimmî statüsüyün (tolaylı olarak diyn hürriyetiyin), “kitab ehli gayri müslimlere” has kılan körüş var. Mun körüş, İmam Şafiî ve İmam Ahmed Bin Hanbel’e ait ér. Ama “mun körüş, Kur’an’a ve sünnete uygun” timek mümkün tügül.
Zimmi statüsü çemberini olabildiğince geniş tutma çabasını sergilemiş olmasına rağmen son noktada Kureyş müşriklerini devre dışı bırakmış olması açısından Hanefi mezhebine ait görüşün de tartışılabilir olduğunu söylemek gerekir. Hanefi mezhebiyiŋ körüş, zimmî statüsü çemberiyin olabildikçe keniş tutmag çabasıyın sergilemiş. Muna rağmen son noktada, Kureyş müşrikleriyin devre tışı bırakmış. Mun açıdan, mun körüş tartışılabilir ér, munun söylemek kerek.
Bir dini kabul edip etmeme hürriyetine hiçbir sınırlama getirmeyen, ama ne yazık ki adeta gündemde yer bulamamış olan Maliki mezhebi görüşü Kur’an ve sünnetin ruhuna uygun bir görüş olarak ortaya çıkmaktadır. Maliki mezhebi körüşü, neŋ diynin kabul etip etmemeg hürriyetiye sınırlamag ketirmemiş. Fakat kündemde yer bulamamış kibi ér; mun turum, üzücü ér. Ol körüş, Kur’an ve sünnet ruhuya uygun körüş olarak ortaya çıkmış ér.
Mutlak anlamıyla irtidat, öldürülme sebebi değildir. Mutlak anlamda irtidat [İslam diyniden çıkmak], öldürülmeg sebebi tügül ér.
Dinini değiştirenin öldürülmesini emreden hadis mutlak olmayıp, irtidadın meşru düzene karşı ayaklanma veya baskı ve işkence uygulama suçuyla birleşmesi ile kayıtlıdır. Diyniyin tegiştirenin öldürmegin buyuran hadis rivayeti var. Ama mun hadis, mutlak tügül. Bazen irtidat, başka suçlar ile birleşir; kib meşru tüzene karşı ayaklanmag veya baskı ve işkence uygulamag. Mun hadis rivayeti, mun birleşmeg turumları ile sınırlı ér ärinç.
Hadisin mutlak lafızlarla ifade edilmiş olması, genellikle irtidat olayının bu suçlarla bir arada gerçekleşmesi sebebi iledir. Kenelde irtidat olayı, mun suçlar ile bir arada gerçekleşyir édi. Ol hadis, mutlak lafızlar ilen ifade etilmiş; tıltag (/sebeb) mun ér ärinç.
Doğuracağı hukuki sonuç bakımından erkeğin irtidadı ile kadının irtidadı arasında fark yoktur. İrtidat eten kişi, erkek veya kadın olur, togal olarak. Togcak hukuksul sonuç bakımıdan, olarıŋ irtidatlar arasıda fark yok.

[Togcak hukukul sonuç bakımıdan, erkek irtidatı ile kadın irtidatı arasıda, fark yok ér.]
İslam, kendini kabul ettirme konusunda hiç kimseye her hangi bir baskı öngörmediği gibi, inananlarına da kişisel ibadetler alanında da hiçbir baskı öngörmez İslam, kendiyin kabul ettirmeg konusuda, neŋ kişiye, neŋ baskı yapılmagın önermez. Yanya kendiye ınananlara, kişisel ibadetler alanıda da neŋ baskı yapılmagın önermez.

[Kim önermez? İslam önermez: Kendi =  İslam]
Zekât gibi, toplumsal-ekonomik yönü olan ibadet alanı dışında kalan namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin yerine getirilmesi noktasındaki temel yaklaşım, serbesti ve kişiyi manevi sorumluluğu ile karşı karşıya bırakmaktır. Zekât kibi ibadetler, toplumsul-ekonomiyil yön olan ibadetler ér. Zekât kibi ibadetlerden tışta kalan namaz, oruç, hac kibi ibadetlerin yapmak konusudakı temel yaklaşım mon ér; serbestlik ve kişiyin, manevi sorumluluk ile karşı karşıya bırakmak.
Namaz kılmayanın dinden çıkacağı ve bu yüzden öldürüleceği şeklindeki Hanbelî ekolü yaklaşımı, uç noktada bir görüş olup, sağlam delillerden yoksundur. Hanbelî ekolü yaklaşımı, monca ér; “namaz kılmayan (kişi), diynden çıkar ve bu yüzden öldürülür”. Fakat mun körüş, uç noktada körüş ér, saglam delillerden yoksun ér.
Namaz kılmayanın kafir olmayacağını, ama yine de öldürüleceğini söyleyen eş-Şafiî ve Malik b Enes’in de, Kur’an ve Sünnetin konu ile ilgili hükmünü yansıttıkları söylenemez. İmam Şafiî ve İmam Malik de monun söylemiş; “namaz kılmayan kâfir olmaz, ama yine de öldürülür”. Kur’an’ıŋ ve Sünnet’iŋ konu ile ilgili hükümün, bu söz yansıtır da tiyilemez.
Ne Kur’an’da ne de sünnette namaz kılmayanın öldürüleceğine dair bir delil yoktur Kur’an’da ymä Sünnet’de ymä “namaz kılmayan kişi, öldürülcek” savıya kanıt yok.

[“Kur’an’da da Sünnet’de de ...”]
Zaten ne Hz Peygamber zamanında, ne de sonraki dönemlerde namaz kılmayanın öldürülmesi gibi hukuki bir uygulamaya gidildiği bilinmemektedir. Zaten Hz Peygamber zamanıda ymä sonraki tönemlerde ymä, “namaz kılmayan öldürülür” kibi hukuksal uygulamaga kitildi bilgisi yok.
Namazı terk edenin öldürülmeyip hapsedileceği yahut dövüleceği şeklindeki Hanefi ekolü görüşü bu konudaki en ılımlı görüş olmakla birlikte, namazın farz kılınmasıyla hedeflenen amaca hizmetten uzaktır. Hanefi ekolü körüşü, monca ér; “namazın terk eten kişi, öldürülmeyip hapis etilir yahut tögülür”. Mun konudakı en ılımlı körüş, mun ér. Fakat mun körüş de namazıŋ farz kılılmagıŋ amaça hizmetten uzak ér.
En ağırından en ılımlısına kadar bütün bu görüşler belli ölçülerde tartışılabilir nitelik taşırlar. En agırdan en ılımlıya kadar, bütün mun körüşler, belli ölçülerde, tartışılabilir nitelik taşır.
Namazı oluşturan eylemler, iman ve irade ile ibadete dönüştüğüne göre bu konuda başvurulacak doğru yol, insanları “âbid” olarak yetiştirmeyi amaçlamaktır. Namazın oluşturan eylemler, iman ve irade ile ibadete tönüşür. Muna köre, mun konuda başvurulcak togru yol mon ér; insanların “âbid (ibadet eten)” olarak yetiştirmegin amaçlamak.
Bunun dışındaki tüm düşünce ve uygulamalar sonuçsuz kalmaya mahkûm kolaycı yaklaşımlardır. Munuŋ tıştakı tüm tüşüngüler ve uygulamaglar; sonuçsuz kalmaga mahkûm, kolaycı yaklaşımlar olur.

[Sonuçsuz kalmaga mahkûm ymä kolaycı yaklaşımlar ymä olur nen munuŋ tıştakı tüm tüşüngüler ymä uygulamaglar ymä.]
Bir ibadet olması açısından zekât da, mükâfatı Allah’tan beklenerek verilmelidir. İbadet olmag açısıdan zekât; mükâfat, Allah’dan bekleyilerek verilmeli.
Ancak bu ibadetin bir de devlete, topluma karşı mali yükümlülük yönü olduğu için, yerine getirilmemesi halinde yükümlüye karşı zor kullanılması tabiidir. Ancak bu ibadetiŋ; devlete ve topluma karşı, mali yükümlülük yönü de var. Mundun, munuŋ yapılmamag turumuda, yükümlüye karşı zor kullanılmag normal ér.

[Ancak mun ibadette; devlete ve topluma karşı]
Bu yaklaşım, din hürriyeti alanında bir kısıtlama olarak algılanamaz. Mun yaklaşım, diyn hürriyeti alanıda kısıtlamag olarak algılayılamaz.
diyanet.gov.tr’de Web Kütüphanesi’den
[2010 yılıdan önce]
Türkçe-21 Biçimi: Türkçe-21 Sitesi

Biziŋ Bir Okurdan Yorumlar:

• Monca kişilere, “münafık” tiyilyir:
1. İslam diyniye iman etmedi, fakat iman etmiş kibi köründü.
2. Önce, İslam diyniye iman etti édi. Fakat sonra, İslam diyniye imanın yitirdi (mürtet oldu, İslam diyniden çıkmış oldu). Yine de iman etyir kibi körünyür.

# “İslam diyniye iman...” yeriye, monca da tiyilebilir; “İslam diyniyiŋ iman esaslarıya iman...”.

• Kendiyiŋ özde çelişkili tutum ér ärinç nen diyn tegiştirenin, ölüm ilen korkutmak veya öldürmek; sonra da kimi insanlara “münafık” tiye sövmek. Münafık olmak, iyi mi kötü mü? “Münafık olmak”a neden olan tutum, togru mu yanlış mı? Neŋ insanıŋ münafık olmaka neden olmak, sevap mı?

• Neŋ kişiyiŋ zihin, “Hz Muhammed, Allah’ıŋ elçi ér” iddiasıyın “togru sayyır” ése; ol kişi, İslam diyniye “iman etmiş” olur. Neŋ kişiyiŋ zihin, mun iddiayın “togru saymayır” ése, ol kişi, İslam diyniye “iman etmemiş” olur.

İslam diyniye iman; çeşitli verilere tayanan, zihinsel bir olgu ér. Kib;

“Beniŋ ana, beniŋ baba; Müslüman ér. O halde, hak diyn, İslam ér”,
“Çok sayıda diyn alimi, «hak diyn İslam ér» tiyir. O halde, hak diyn, İslam ér”,
“Hz Muhammed, çeşitli mucizeler közdermiş. O halde, Hz Muhammed, Allah’ıŋ elçi ér”,
“Kur’an, insan ürünü olabilcek bir kitab émez. O halde, Hz Muhammed, Allah’ıŋ elçi ér” kibi.

Neŋ kişiyiŋ zihin, munca verilerin, “keçerli, togru, gerçek” körmemiş ése; ol kişi, İslam diyniye “iman” için, neŋ tayanak bulamamış olur. Neŋ kişiyiŋ zihin, munca verilerin, “keçerli, togru, gerçek” körmeyir hale tönüşmüş ése; ol kişi, İslam diyniye “iman” için, neŋ tayanak bulamayır hale tönüşmüş olur.

• İman, ceket tegiştirmek kibi bir olgu émez. İman; çeşitli verilere tayanan, zihinsel bir olgu ér.

• Kimi ülkelerde siyaset, diyn (veya bir mezheb) kurallarıyın uygulamaktan ibaret olur belki. Munca ülkelerde, diyn tegiştirmek özgürlükü, büyük tehlike olarak körülür ärinç. Munca ülkelerde, diynden çıkmak, “vatana ihanet” kibi de kabul etilir belki ärinç.

Türkçe-21 Biçimi: Türkçe-21 Sitesi