arzu heves istek, Elmalılı Hamdi Yazır, garanik olayı, hac suresi, idealist, idealizm, kuğu, Lat Menat Uzza, necm suresi, put nedir, resul nebi, şefaat, Şeytan müdahalesi, Şeytan tarafından atılan söz, Taberi, tefsir, temenni, vesvese, Zemahşeri
[UYGULAMAG YAZISI] GARANIKGARANİK
ISTANBUL AĞZI BİÇİMİ |
|
Yalınsıg Cümleli Olarak; ISTANBUL AĞZI BİÇİMİ |
|
|
|
HACC SURESİ |
|
HACC SURESİ |
[...] | [...] | |
52. Hem biz senden evvel ne bir Resul ve ne bir Nebiy göndermedik ki bir temenni kurduğu vakit şeytan onun ümniyyesine bir ilka yapmış olmasın, bunun üzerine Allâh şeytanın ilka ettiğini derhal nesheder de sonra Allâh, âyetlerini muhkemler ve Allâh, alîmdir, hakîmdir. |
|
52. Biz, senden evvel de bir Resul ve bir Nebiy gönderince; o (Resul ve Nebiy) bir temenni kurduğu vakit; şeytan, onun temennisine, bir ilka yapar idi. Bunun üzerine Allâh, şeytanın ilka ettiğini derhal nesheder. Sonra Allâh, âyetlerini muhkem kılar. Allâh, alîmdir, hakîmdir. |
53. Şunun için ki şeytanın ilka edeceğini kalbleri katı olanlar ve kalblerinde bir maraz bulunanlar için bir fitne kılacaktır ve çünkü o zalimler uzak bir şikak içindedirler. |
|
53. Bu, şunun içindir; şeytanın ilka edeceğini, bir fitne kılacaktır; kalbleri katı olanlar ve kalblerinde bir maraz bulunanlar için. Çünkü o zalimler, uzak bir ayrılık içindedirler. |
54. Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar muhakkak Rabbin’den gelen hakk olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalbleri ona saygı duysun ve çünkü Allâh, iman edenleri doğru bir caddeye çıkarır. |
|
54. Bir de şunun içindir; kendilerine ilim verilmiş olanlar, şunu bilsinler; muhakkak Rabbin’den gelen, haktır. Ve ona iman etsinler de kalbleri ona saygı duysun. Allâh, iman edenleri, doğru yola iletir. |
55. O küfredenler de kendilerine o saat bağteten gelinceye veya akîm bir günün azâbı gelinciye kadar ondan bir şekk içinde kalır giderler. |
|
55. O küfredenler de kendilerine o saat (kıyamet), ansızın gelinceye kadar veya kısır bir günün azâbı gelinciye kadar; ondan bir şüphe içinde kalmaya devam ederler. |
- - - |
- - - |
|
(Senden önce ne bir Resulü, ne de bir Nebîyi başka bir halde göndermedik) [...] (ancak şu şekilde ki, o bir şey temenni edip arzuladığı zaman); | (Senden önce ne bir Resulü, ne de bir Nebîyi başka bir halde göndermedik) [...] (ancak şu şekilde ki, o bir şey temenni edip arzuladığı zaman); | |
Temennînin asıl anlamı, gönlün arzu ettiği şeyi kişinin kendi içinde, hayalinde şekillendirip canlandırmasıdır. | Gönül, bir şey arzu eder. Kişi de kendi içinde, hayalinde, bu arzuyu şekillendirip canlandırır. “Temennî”nin asıl anlamı budur. | |
Zihinde canlandırılmış olan bu tabloya “ümniyye” veya “münye” denilir ki, Fransızca “ideal” diye tabir edilir. [...] | Zihinde canlandırılmış olan bu tabloya “ümniyye” veya “münye” denilir. Fransızca, “ideal” diye tabir edilir. [...] | |
Şu halde temenni bir ümniyye beslemek, bir mefkûre kurmak demek olur. | O halde temenni, şu demek olur; bir ümniyye beslemek, bir mefkûre kurmak. | |
İdealistler bütün gerçeklerin aslının “benlik” de olduğunu varsaydıkları için, nefsin istek ve arzusunu her gerçeğin temel taşı gibi görmek isterler. | İdealistler, bütün gerçeklerin aslının, “benlik”te olduğunu varsayarlar. Bu yüzden, nefsin istek ve arzusunu, her gerçeğin temel taşı gibi görmek isterler. | |
Bu yüzden hayatta başarılı olmuş büyük adamları hep idealci (idealist) kabul ederler. | Bu yüzden, hayatta başarılı olmuş büyük adamları, hep idealci (idealist) kabul ederler. | |
Bununla ulûhiyyet ve nübüvvet meselesini de çözdüklerine inanarak peygamberi bir ideal kurmuş, bir müddet programını yapmakla uğraşmış, sonra da peygamberlik davasıyla ortaya atılmış bir idealist gibi göstermek isterler. | Böylece, ulûhiyyet ve nübüvvet meselesini de çözdük diye inanırlar. Peygamberi de şöyle göstermek isterler; bir ideal kurmuş, bir müddet programını yapmakla uğraşmış, sonra da peygamberlik davasıyla ortaya atılmış bir idealist. | |
Fakat Kur’ân özellikle bu âyetle anlatıyor ki, peygamberlik bir arzu bir temenni işi değildir. | Fakat Kur’ân, özellikle bu âyetle, şunu anlatıyor; peygamberlik bir arzu, bir temenni işi değildir. | |
“O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor; Kur’ân sadece bir vahiydir, ancak vahyolunur” (Necm, 53/3-4) âyetiyle anlatılan peygambere temenni yakışmaz, çünkü vahiy tamamen hakkın emridir. | “O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor. Kur’ân; sadece bir vahiydir, ancak vahyolunur” (Necm, 53/3-4) âyetiyle anlatılan peygambere, temenni yakışmaz. Çünkü vahiy, tamamen Hakk’ın emridir. | |
Ümniyye’ye ise şeytan karışır. | Ümniyye’ye ise şeytan karışır. | |
Başkaları şöyle dursun peygamber bile, insanlık gereği temennide bulunduğu vakit (Şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırır). | Başkaları şöyle dursun; peygamber bile, insanlık gereği temennide bulunduğu vakit, (Şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırır). | |
Ümniyye (temenni) ise, heves ve hayal ile isabetsizlikten kurtulamaz. | Ümniyye (temenni); hevesten, hayalden, isabetsizlikten kurtulamaz. | |
Demek ki peygamberlerin ismeti (masum olmaları) kesinlik ifade eden vahiy yönüyledir, yoksa ictihadıyla hareket ettiği zaman hata yapması mümkündür. | O halde, peygamberlerin ismeti (masum olmaları), kesinlik ifade eden vahiy yönüyledir. Fakat ictihadıyla hareket ettiği zaman, hata yapması mümkündür. | |
(Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheleri giderir. Sonra da Allah âyetlerini tahkîm eder, muhkemleştirir). Hiçbir şekilde red edilmesi söz konusu olmayacak, hata ihtimali bulunmayacak bir tarzda kuvvetleştirir. [...] | (Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheleri giderir. Sonra da Allah âyetlerini tahkîm eder, muhkemleştirir). Hiçbir şekilde red edilmesi söz konusu olmayacak, hata ihtimali bulunmayacak bir tarzda, kuvvetleştirir. [...] | |
(Allah her şeyi bilir, hikmet sahibidir.) Her şeyi hakkıyla bilen o olduğu gibi, şeytanın karıştırdığını da bilir. | (Allah her şeyi bilir, hikmet sahibidir.) Her şeyi hakkıyla bilen O’dur. Ve şeytanın karıştırdığı şeyleri de bilir. | |
Yine her yaptığını hikmetle yaptığı gibi peygamberlerde bile temenniyi
şeytanın karıştırmasıyla bağlantılı kılması, sonra o şüpheleri giderip
âyetlerini muhkemleştirmesi de hikmetledir. |
Yine her yaptığını, hikmetle yapar. Şu da hikmet iledir;
peygamberlerde bile, temenniyi şeytanın karıştırmasıyla bağlantılı
kılması, sonra o şüpheleri giderip âyetlerini muhkemleştirmesi. |
|
Şöyle ki: |
Konuyu biraz açalım: |
|
Bunlar (Şeytanın karıştırdığı şüpheleri, kalplerinde hastalık bulunanlarla kalpleri kaskatı kesilmiş bulunanlara bir mihnet ve bir azab vesilesi yapmak içindir.) Çünkü bunlar hep kuruntulara kapılır ve temenniler peşinde dolaşırlar. | • Bunlar, (kalplerinde hastalık bulunanlara ve kalpleri kaskatı kesilmiş bulunanlara; şeytanın karıştırdığı şüpheleri, bir sıkıntı ve bir azab vesilesi yapmak içindir.) Çünkü bunlar, hep kuruntulara kapılır ve temenniler peşinde dolaşırlar. | |
(Gerçekten o zalimler haktan uzak, derin bir ayrılık içindedir.) Araları o kadar açıktır ki, birleşip uzlaşmayı kabul etmez. [...] | (Gerçekten o zalimler; haktan uzak, derin bir ayrılık içindedir.) Birleşip uzlaşmayı kabul etmez biçimde, araları açıktır. [...] | |
(Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar şunu iyi bilsinler ki, o Rabbinden gelen bir gerçektir.) [...] | • (Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar, şunu iyi bilsinler; O, Rabbinden gelen bir gerçektir.) [...] | |
Yani Peygamber bir arzu ve temenniyi takip ettiği zaman şeytanın bir şeyler karıştırmasına imkân verilmeseydi veya o karıştırılan şey giderilip de Allah’ın âyetleri muhkemleştirilmeseydi, vahiy ile temenni’nin farkı olmazdı. | Yani Peygamber bir arzu ve temenniyi takip ettiği zaman, şeytanın bir şeyler karıştırmasına imkân verilmeseydi veya o karıştırılan şey giderilip de Allah’ın âyetleri muhkemleştirilmeseydi; vahiy ile temenni’nin farkı olmazdı. | |
O vakit ilim sahipleri de Kur’ân’ın ve dolayısıyla da peygamberliğin Allah tarafından gelen bir gerçek olduğunu bilemezlerdi. [...] | O vakit, ilim sahipleri de şunu bilemezlerdi; Kur’ân ve dolayısıyla da peygamberlik, Allah tarafından gelen bir gerçektir. [...] | |
Bu âyetlerin inişi Garanık uydurması ile ilgili olduğuna dair bir söz vardır. (Onun için Necm, 53/19-24: âyetlerin tefsirine bkz.) [...] | Bu âyetlerin inişi, Garanik uydurması ile ilgilidir diye bir söz vardır. (O söz için Necm, 53/19-24: âyetlerin tefsirine bkz.) [...] | |
NECM SURESİ |
|
NECM SURESİ |
[...] | [...] | |
19. Siz de gördünüz değil mi Lât-ü Uzzayı? |
|
19. Siz de gördünüz değil mi, Lât’ı ve Uzza’yı? |
20. Üçüncü olarak da menatı uhrayı? |
|
20. Üçüncü olarak da diğer Menat’ı? |
21. Size erkek ona dişi öyle mi? |
|
21. Size erkek, ona dişi, öyle mi? |
22. Bu öyle ise çok hayflı bir taksim. |
|
22. Öyle ise bu, çok haksız bir taksim olur. |
23. Onlar hiç bir şey değil sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimler, Allâh onlara öyle bir saltanat indirmedi, yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tabi oluyorlar, halbuki Rab’lerinden kendilerine doğru yolu gösteren, geldi. |
|
23. Onlar, hiç bir şey değildir; sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimlerdir. Allâh, onlara öyle bir delil indirmedi. Yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tabi oluyorlar. Halbuki Rab’lerinden kendilerine, rehber geldi. |
24. Yoksa var mı insana her kurduğu hülya. |
|
24. Yoksa var mı insana her kurduğu hülya? (Yoksa insan için, her temenni ettiği şey, var mıdır?) |
25. Fakat Allâh’ındır Âhiret ve ulâ. |
|
25. Fakat Allâh’ındır Âhiret ve ulâ. (Fakat âhiret de dünya da Allah’ındır.) |
- - - |
- - - |
|
[...] Müşriklerin kanaatine göre, putlar ilâhî kuvvetlerin ve meleklerin suretleridir. Melekler de Allah’ın kızlarıdır. [...] | [...] Müşriklerin kanaatine göre; putlar ilâhî kuvvetlerin ve meleklerin suretleridir; melekler de Allah’ın kızlarıdır. [...] | |
Yâkûtu’l-Hamevî, “Mu’cemü’l- Büldân”da Uzza’yı anlatırken şu fıkraya da yer verir: | Yâkûtu’l-Hamevî, “Mu’cemü’l-Büldân”da Uzza’yı anlatırken, şu anlatıma da yer verir: | |
“Kureyşliler Ka’be’yi tavaf ederken “Lât, Uzza ve üçüncü olarak da öteki put Menat hürmetine, çünkü onlar ulu kuğulardır, her halde onların şefaatleri umulur.” diyorlardı. Ve de onları Allah’ın kızları kabul edip şefaatlerini bekliyorlardı. [...]” | “Kureyşliler Ka’be’yi tavaf ederken şöyle diyorlardı; «Lât, Uzza ve üçüncü olarak da öteki put Menat hürmetine! Çünkü onlar, ulu kuğulardır, her halde onların şefaatleri umulur.» Ve onları, Allah’ın kızları kabul edip şefaatlerini bekliyorlardı. [...]” | |
[...] Garanik kelimesi çoğul bir kelimedir. Müfredi gurnuk gelir. | [...] “Garanik” kelimesi çoğul bir kelimedir. Tekili, “gurnuk” olur. | |
Gurnuk, kuğu kuşu denilen beyaz bir su kuşudur ki kazdan daha büyük, uzun boyunlu ve güzel endamlı bir kuştur. | “Gurnuk”, kuğu kuşu denilen beyaz bir su kuşudur. Kazdan daha büyük, uzun boyunlu, güzel endamlı bir kuştur. | |
Sîmten denilen beyaz, güzel ve dolgun bedenli taze dilberlere de kuğu ismi verilir. | “Sîmten” denilen beyaz, güzel ve dolgun bedenli taze dilberlere de kuğu ismi verilir. | |
Gönül alıcı bir rüzgâr estiğinde deprenip oynayan yumuşak saçlara da “garanika” veya “garanikiyye” denilmektedir. | Gönül alıcı bir rüzgâr estiğinde, deprenip oynayan yumuşak saçlara da “garanika” veya “garanikiyye” denilmektedir. | |
İşte müşrikler beyaz taşlardan yaptıkları putlarını böyle şâirâne bir teşbih (benzetme) ile yüksekte uçan kuğu kuşuna benzeterek onların şefaatlerini umuyorlardı. [...] | İşte müşrikler, beyaz taşlardan yaptıkları putlarını böyle şâirâne bir teşbih (benzetme) ile yüksekte uçan kuğu kuşuna benzeterek, onların şefaatlerini umuyorlardı. [...] | |
Sırası gelmişken şunu da ifade edelim ki: | Sırası gelmişken şunu da ifade edelim: | |
Hac Sûresi’nde bulunan “Senden önce hiç bir resul ve nebi göndermemiştik ki o (bir şey) arzu ettiği zaman, şeytan onun arzusu içerisine mutlaka (bir düşünce) atmış olmasın.” (Hac, 22/52) âyetinin tefsirinde Taberi ve Zemahşerî gibi bazı müfessirler, kendilerine yakışmayacak şekilde “gıyle” lafzıyla bir hikaye anlatmışlardır ki, o da şöyledir: | Hac Sûresi’nde bulunan bir ayet, şöyledir; “Senden önce hiç bir resul ve nebi göndermemiştik ki o (bir şey) arzu ettiği zaman, şeytan onun arzusu içerisine mutlaka (bir düşünce) atmış olmasın.” (Hac, 22/52) Bu âyetinin tefsirinde, Taberi ve Zemahşerî gibi bazı tefsirciler, bir hikaye anlatmışlardır. Kendilerine yakışmayacak şekilde, “gıyle” lafzıyla aktarmışlardır. O da şöyledir: | |
Güya Necm Sûresi nazil olduğunda Resulullah Harem-i Şerif’te onu okumuş ve sonunda müminlerle beraber müşrikler de secdeye kapanmışlardır. | Güya (/hikâyeye göre); Necm Sûresi nazil olduğunda Resulullah, Harem-i Şerif’te onu okumuş ve sonunda müminlerle beraber müşrikler de secdeye kapanmışlardır. | |
İşte bu esnada (Üçüncü olarak da menatı uhrayı?) âyetinden sonra “onlar, ulu ak kuğulardır. Herhalde şefaatleri umulur.” sözü de yanlışlıkla işitilmiş, ancak şeytan tarafından atılan bu sözü, Allah Teâlâ neshedip (ortadan kaldırıp) âyetlerini onun tasallutundan korumuştur. et-Taberî, a.g.e., XVII, 131-132; ez-Zemahşerî, a.g.e., III, 19. | İşte bu esnada (Üçüncü olarak da menatı uhrayı?) âyetinden sonra “Onlar, ulu ak kuğulardır. Herhalde şefaatleri umulur.” sözü de yanlışlıkla işitilmiş. Fakat şeytan tarafından atılan bu sözü, Allah Teâlâ neshedip (ortadan kaldırıp) âyetlerini, şeytanın tasallutundan korumuştur. et-Taberî, a.g.e., XVII, 131-132; ez-Zemahşerî, a.g.e., III, 19. | |
Bu hikayeyi anlatan tefsirciler, şeytanların her türlü taarruzlarına karşı ilâhî vahyin kuvvetini ve nasıl korunduğunu anlatmak istemişlerdir. | Şeytanların her türlü taarruzlarına karşı; ilâhî vahyin kuvvetini ve nasıl korunduğunu anlatmak istemişlerdir, bu hikayeyi anlatan tefsirciler. | |
Ebu Hayyân der ki: “Bu kıssa, Sîret-i Nebeviyye derleyicisi Muhammed
b. İshâk’tan sorulduğunda O, bunun zındıkların uydurmasından ibaret
olduğunu söylemiş ve konuyla ilgili bir de kitap kaleme almıştır.” Ebu
Hayyan, a.g.e., VI, 381-382. [...] |
Ebu Hayyân şöyle der: “Bu kıssa, Sîret-i Nebeviyye derleyicisi
Muhammed b. İshâk’tan sorulmuş. «Bu, zındıkların uydurmasından
ibarettir» demiş ve konuyla ilgili bir de kitap kaleme almıştır.” Ebu
Hayyan, a.g.e., VI, 381-382. [...] |
|
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, müşrikler Ka’be’yi tavaf ederlerken “Lât, Uzza ve üçüncü olarak da öteki put Menat hürmetine, çünkü onlar ulu kuğulardır, her halde onların şefaatleri umulur.” demek âdetleri idi. | Yukarıda da şuna işaret ettik; müşrikler Ka’be’yi tavaf ederlerken, şöyle demek, âdetleri idi; “Lât, Uzza ve üçüncü olarak da öteki put Menat hürmetine! Çünkü onlar, ulu kuğulardır, her halde onların şefaatleri umulur.” | |
Bunu, Yakutu’l-Hamevî, “Mu’cemu’l- Büldan” adlı eserinde ifade etmektedir. | Bunu, Yakutu’l-Hamevî, “Mu’cemu’l- Büldan” adlı eserinde ifade etmektedir. | |
Demek ki garanik benzetmesi Peygamber (s.a.v)’den önce de söylenegelmiş bir sözdür. | Şu anlaşılıyor; garanik benzetmesi Peygamber (s.a.v)’den önce de söylenegelmiş bir sözdür. | |
Çeşitli şekillerde söylenmiş olması da bunu göstermektedir. | Çeşitli şekillerde söylenmiş olması da bunu göstermektedir. | |
O halde bu söz esas itibariyle müşriklere şeytan tarafından atılan bir sözdür. | O halde bu söz, esas itibariyle, müşriklere şeytan tarafından atılan bir sözdür. | |
Ancak esas üzerinde durulması gereken mesele, bunu Peygamber’in söyleyip söylemediğidir. | Ancak esas üzerinde durulması gereken mesele şudur; bunu, Peygamber söyledi mi söylemedi mi? | |
“İnmekte olan yıldıza andolsun ki sizin arkadaşınız şaşırmadı, azıtmadı da. O hevadan söylemiyor. O Kur’ân ancak vahyedilen bir vahiydir.” diye okumuş dururken Peygamber (s.a.v)’in vahyi tebliği esnasında şeytanın herhangi bir müdahelesinin olamayacağında asla şüphe yoktur. [...] | “İnmekte olan yıldıza andolsun ki; arkadaşınız şaşırmadı, azıtmadı da. O hevadan söylemiyor. O Kur’ân, ancak vahyedilen bir vahiydir.” [Necm, 1-4] diye okuyup durmuş bir Peygamber (s.a.v)’dir. O, vahyi tebliğ ederken; şeytan, herhangi bir müdahele yapamayacaktı. Bunda asla şüphe yoktur. [...] | |
|
|
|
Elmalılı Hamdi YAZIR, HAK DİNİ KUR’AN DİLİ [Sadeleştirilmiş, Azim Yayınları] |
|
Yalınsıg Cümleli Olarak; ISTANBUL AĞZI BİÇİMİ: — Konuk Yazar 2 — |
# Belirtilen kaynak’takı Arabca metinler, burada közderilmedi.
# Tam metinlerin, orijinal kaynaktan (ol tefsirden) okuyabilir séz.
# Bu konuda da başka kaynaklarda da keniş bilgiler bulunabilir.
— Konuk Yazar 2 —
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder