03 Haziran 2024

GARGOUILLEMENT

abartı ve abartmak, baş ağrısı, bonmarşe, çağrışım, dadı, dört atlı araba, Fizana sürülmek, gargouille gargouillement gargouiller gargouillis, gecelik, gerdek gecesi, gözlük modası, gurultu, güzel kadın, hikâye, kahvaltı, karın neden guruldar, kaynana, kelepir, kertenkele yılan kurbağa, kiralık ev, koltuk, likör şişesi, miras, moda elbise, Mozart, nasıl zengin olunur, rutubet, saat, sinir krizi, soğuk algınlığı, sonbahar yağmuru, tahammül, terbiyesizlik, uyuz köpek, Wagner, yatak odası, zengin kız fakir genç, zenginlik mutluluk getirir mi, zifaf gecesi

[UYGULAMAG YAZISI] GARGOUILLEMENT

Ömer Seyfettin’den hikaye; anlatan kişi ile tinleyen kişi, sınav salonuda lär:
__________________________________________

GARGOUILLEMENT

(...)

- Evet, mundan başka da her kelime; herkeste [/neŋneŋ kişilerde] ayrı özel fikir, anı yaşatır. Öyle kelimeler var ulayı ol adam için bütün hayat, bütün körünüm ér. Nasıl anlataym... Kib, şu tahtada köryür séz “gargouillement” kelimesi yok mu? Kırık, sefil, parasız, yorgun hayatımıŋ tüm felaketlerin, bir anda, bene hatırlatır. Bu kelimeyin işitince män; terin yeis, tarif olulmaz heyecan, anlatılmaz elem tuyar män, tidi.

Külümsedi män:
- Abartı abartı... Kime olur ése olsun “gurultu” kelimesi, kendiyiŋ anlamdan başka ne hatırlatabilir?

Közlüküŋ şeffaf taşlarıŋ arkadan, yapay hayat ile parlayan bakışların, bene tikti: [Äniŋ bakışlar, äniŋ közlüküŋ şeffaf taşlarıŋ arkadan, yapay hayat ile parlayır édi. Kendiyiŋ bakışların bene tikti:]
- Öyle ése tinleyiŋ; size bu ugursuz kelimeyiŋ bendeki tesirin anlataym. O vakit beniŋ yeise hak vercek séz. Asla abartmayır män, munun körcek séz, tidi.

Sonra kendiyiŋ sarı büyük elleriŋ cansız hareketler ile sigara yaktı. Anca işitebilcek män hafif kısık ses ilen yavaş yavaş kendiyiŋ hikâyeyin fısıldadı:
Yirmi sene evvel... Sultanîden yeni çıktı édi män. Yakışıklı, bilgili, küzel, modern kenç édi män. Bende yalnız bir kusur var édi [Beniŋ tek kusur var édi]: Fakirlik...

Beniŋ baba, hep bogaza kadar borç içide yaşar, müsrif, batakçı memur édi. Biziŋ ev bile yok édi; kirada kezyir édi méz.

İyi tahsil kören her fakir kenç kibi “Mutluluk, zenginlikten başka şey émez” fikiriye gerçekten kanaat ketirdi män ınandı män. [“Mutluluk, zenginlikten başka şey émez” fikiriye, gerçekten kanaat ketirdi män, ınandı män. Zaten, iyi tahsil kören kimi fakir kençler de munca tüşünür édi.] “Mutluluk, insanlar için hak édi. Hak ése kuvvet édi. Kuvvetiŋ hayatta maddeleşmiş menzek de anca para édi. Para ile ne olmaz édi? İyi gıda, iyi zaman, iyi mekân, iyi kadın... Her şey, her şey bize para ilen kelir, bizden para ile birlikte kiter édi...”

Mektebden çıktı män andan sonra bendeki tek tüşünce, zengin olmag çaresiyin aramak oldu. [Mektebden çıktı män andan sonra beniŋ tek tüşünce oldu, zengin olmaga çare aramak.] Uzaktan ymä yakından ymä miras falan umutu, bende yok édi. Ticaret ymä teşebbüs ymä, biziŋ iş tügül édi. Türkiye’de mutluluk yani servet çıkçak iki kapı var édi; baba veya karı...

Son moda elbiseler kiymege başladı män. Gayet küzel [köz-el » küzel] köryür édi män ama közlük takmaga alıştı män. Közlük, o zamanlar moda édi.

Ötede beride kezmege başladı män. Aradı män aradı män. [Aradı män taradı män.] Nihayet beniŋ anneyiŋ akrabalardan biri, benin buldu. Sultan Abdülhamid’iŋ hizmetkârlardan biriyiŋ kız... Bilmez män neci başı olan äniŋ baba, birkaç sene evvel ölmüş édi. Toksan bin lirayın keçen mallar mülkler, bu kardaşsız kıza kalmış édi. Dehşetli kelepir...

Hemen istedi män.

Araştırmag yaptı lär. Söz vermegden önce, bir kere benin körmegin arzu etti lär. Bonmarşeyin kararlaştırdı méz. Pazar kün édi. Kız, kendiyiŋ dadı birge öteki yaşlı hanım ile keldi; kendiyiŋ tört atlı arabadan indi. [Kız, keldi; äniŋ yanda äniŋ dadı ymä öteki yaşlı hanım ymä var édi; kendiyiŋ tört atlı arabadan indi.]

Körünce män bayıldı män. Kendiyiŋ zenginlikin tüşündürmecek [/unutturcak] derece küzel, zarif édi. Tıpkı lâle... O da benin begendi.

Aradan bir ay keçmedi kän nikâhın yaptı méz.

Beniŋ kaynana, hediye olmak üzere, bene beş yüz liralık banknot göndermiş [/yollamış] édi. Artık nasıl süslendi män, tasavvur et.

Nihayet sonbaharıŋ yagmurlu, serin kün... [“Sonra sonbaharda yagmurlu, serin kün...”, “Sonra  yagmurlu, serin sonbahar künü...”] Koltuka kiryir édi män.

Nişantaşı’dakı konak, adeta saray édi. Camlarıŋ ol künkü ıslak manzarayın [unutamaz män]; muhteşem, kuytu divanhaneleriŋ ziyâlı kölgelerin [de] unutamaz män.

Bene toksan bin liralık mutluluk ketiren bu melek, beyaz elbiseleriŋ içte, “hakikâtten uzak küzellikiŋ esirden nurların” saçyır; sanki ihtişama, ipeke, sırmaya, yaldıza bogulmuş odayın; daha ziyâde aydınlatyır édi. [Bu melek, bene toksan bin liralık mutluluk ketirmiş édi. Beyaz elbiseleriŋ içte, “gerçek üstü küzellikiŋ madde üstü nurların” da saçyır édi. İhtişama, ipeke, sırmaya, yaldıza bogulmuş odayın, sanki daha da aydınlatyır édi.]

Uzatmayalım. Tün oldu. Kalın camlardan; kapalı panjurlarıŋ tışta, şiddetli yagmuruŋ kizli ayak sesleriye benzeyen şakırtıların tuyyur édi män. [Kalın camlarıŋ arkada, kapalı panjurlarıŋ tışta, şiddetli yagmuruŋ şakırtıların tuyyur édi män. Kizli ayak sesleriye benzeyen şakırtılar...] Beniŋ zevce, o kadar küzel édi ulayı o ile konuşur män kän “toksan bin lira”yın unutyur édi män. Saatler pek çabuk keçti. Anlatmaga kerek yok, her kibar zifaf tünü kibi; Fransızca konuştu méz. Edebiyattan bahsetti méz. Piyano çaldı än. Musikîden dem vurdu méz.

- Mozart’ın sever mi séz?
- Evet, ya Vagner?

Ulatı...

Nihayet yatak başıya keldi méz. Yandakı küçük tuvalet kabinide kaldı än. Üşür kibi olyur édi män. Beklemedi män, kabalık olcak tiye tüşünemedi män; tümden ipek olan yumuşak yataka kirdi män. Sabırsızlanyır édi män. Beniŋ zevceyin beklemek, benin üzyür édi.

Beniŋ alından soguk terler akmaga başladı. Yattı män yerde, etrafa bakyır édi män. Karşıda büyük aynayıŋ önde, heykelli saat turyur édi. Bekleyir män, sıkılyır män, bogulur teg olyur édi män. Fenalaştı män. Beniŋ zevce, tuvalet odasıdan çıktı. Äniŋ arkada, uzun parlak tünlük var édi. Mavi, büyük abajurlu lâmbayın söndürdü. Lâmba söner sönmez, aynayıŋ öndeki büyük saatin kördü män. Bu, kayalık édi. Arkaya koyulmuş tün kandiliden çaglayan bulutlu ziya akyır édi. [Arkaya tün kandili koyulmuş édi; çaglayan bulutlu ziya, kandilden akyır édi.]

Ne yapçak édi män, munun bilmeyir édi män... Ne ticek édi män? Biziŋ yataka kirdi édi. Beniŋ elin çekti män. Beniŋ bogaz acımaga, beniŋ şakaklar yanmaga başladı. Beniŋ sinirler kerilyir édi. Asabî vehim...

Sanki bu yorganıŋ altta, kertenkele mi yılan mı kurbağa mı; pis, ıslak neŋ hayvan var édi. Beniŋ zevce, benden tarafa töner kän ol gurultu yine haykırdı... Titremege başladı män... Benin fenalaşmış körünce zavallı, monca tidi:

- Bu kün... Bu kün üşümüş män.

Äniŋ karın guruldayır édi.

Aman Yarabbi! Mun gurultu, bene ne igrenç ne müthiş kelyir édi. Cevab vermedi män. Keri çekildi män. Gurultu susmayır [édi], tüzensiz aralar ile ipek, temiz yatakıŋ için tolduryur édi. Tayanamadı män kalktı män [Tayanamayıp kalktı män]; odayıŋ tâ öbür köşedeki koltuka kaçtı män.

- Rahatsız mı oldu séz? tiye sordu.

Cevab ver[e]medi män. Beniŋ eldeki mendilin ısırır män kän saatiŋ parlayan ziyadan çaglayana bakyır édi män. [... saatiŋ parlak ışıktan çaglayana bakyır édi män.] Kalktı, tışarı çıktı. Kendiyiŋ elde, küçücük likör şişesi ile keldi. Bir kadeh içti.

- Size de vereym mi? Isınır séz; çok rutubet var, tidi.

Yine cevab ver[e]medi män. Sanki tilim tutulmuş édi. Dehşetli, asabî buhran keçiryir édi män. Bene baktı. Yataka yattı. Ne kadar sonra bilmeyir män; targın, utangaç ses ile:

- Kelip yatmacak mı séz? tidi.

Yine cevab vermedi män. Sonra kalktı. Kendiyiŋ tünlükün, kendiyiŋ arkaya aldı. Tışarı çıktı.
Oturdu män koltukta, sabaha togru talmış män.

Kapı vurulmagı ilen uyandı män. [Kapıyıŋ vurulmag ilen uyandı män.]

Hizmetçi kız, kahvaltı ketiryir édi. Acele ile kiyindi män. Tün kirdi män buhranın hatırlayıp kızaryır édi män. Beniŋ yüz yanyır édi. Şimdi ne ticek édi män? Neŋ neme tiyemedi män. Selâmlıkıŋ tarafa keçti män. Tışarı çıktı män.

Akşam konaka kelince män hizmetçiler benin odaya kötürdü. Biraz sonra sofrada yapayalnız édi män.

- Hanımefendi nerede? tiye sordu män.

Hizmetçi kız, cevab verdi:
- Rahatsız, äniŋ baş agrıyır.

Ol tün [/ol tünde], yalnız yattı män, uyuyamadı män. Ne kadar tehlikeli münasebetsizlik yapmış édi män. Tüşündükçe män anlayıp ne yapçak män tiye şaşıryır édi män.

Sabah, kahvaltı ketiren kıza tidi män nen:
- Küçük hanımefendiyin körmek ymä hatır sormak ymä ister män; änä haber veriŋ.

Kız:
- Büyük Hanımefendi şimdi sizin körmege kelcek, tiyerek tışarı çıktı. Çabucak kiyindi män. Muhteşem odayıŋ yaldızlı tavanların seyreterek bekledi män.

Beniŋ kaynana, adaleli uzun boylu Çerkez karısı...

Yavaş yavaş içeri kirdi, etekledi män. Gayet kötü kısırıklı bir Çerkez şivesi ilen monun tidi;
- Estağfurullah efendi. Oturuŋ. Size lafım var; söylecek män. Kısa ymä son ymä écek...

Şaşaladı män. Ah! Bu son söz kısa tügül édi ymä müthiş édi ymä. [Bu son söz kısa tügül édi, müthiş de édi.] Mun hain sert kadın; kendiyiŋ mavi büyük közlerin, yırtıcı kuş kibi benriye açtı. Sonra çakıl çukul söyledi; “äniŋ kız, benin istemeyir émiş; bir daha eve beniŋ kelmemeg kerekyir émiş, nikâhdan vazkeçmiş lär, boşanmaz écek ése män yarın saraya kitip huzura çıkçak émiş, ulayı benin Fizan’a sürdürcek émiş”.

Red etti män;
- Estağfurullah hanımefendi; nasıl istemez män. Küçük hanıma, bütün ruhum ile saygı tuyyur män, tidi män.

Çerkez karı, ayaka kalktı. Söyledi än sözlerin, öncekiden daha sert, daha yanlış Türkçe ilen  yineledi;
- Beniŋ kızıŋ yataktan kaçmış sän! Äniŋ toksan bin lira var! O kibi küzel (kız), saraylarda yok! El kalkırsa män elli tügül elli milyon (aday) kelir!... tiyerek köpüryür, beniŋ üzere yürüyür édi. Azıcık daha tögcek édi.

Uyuz köpek kibi kovuldu män.

Tabiî boşandı män. Yoksa Fizan’a kitti émeg, işten bile tügül édi.

Ändän [ol ödden/ ol olaydan] sonra, hayat, bene cehennem oldu. Tüşün! Toksan bin lira... Gayet küzel kadın... [köz-el » küz-el]

Tüm mutluluk, tam beniŋ oldu édi. Ama “asabilik” tiyilen terbiyesizlik ilen, yirmi tört saat içide kaybetti [/yitirdi] män.
(...) Äniŋ sarı zayıf yüz, şimdi tuhaf renk baglamış [édi], sanki morarmış édi. Daha bitiremedi än sigarayın tablaya attı, hızlıca kalktı. Şişman talebeyin, hiddetlice tışarı kovdu. (...) Sonra tahtaya töndü; olarıŋ manzaraya tahammül etemedi än sözcükler ile menzeklerin, asabi acele ile silmege başladı:

  “Gargouille, Gargouillement, Gargouiller, Gargouillis” . (...)

ÖMER SEYFETTİN

(GURULTU’dan bir bölüm.)
Kimi sadeleştirmegler de yapıldı. Kimi cümle yapılarıda da tegişimler oldu. [cümle yapı-lar-ı]

Türkçe-21 Biçimi: Türkçe-21 Sitesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder