bağlaçlar, belirlilik edatı, cümle başı edatları, çoğunluk, çokluk, harfi
tarif, hem, olumsuzluk edatı Farsça na, sebep belirtimi, veya, yani
TÜRKÇE212 [10] BAZI KELİMELER
BAZI KELİMELER
AP
AZU, AZUCA
ÇOK, ÇOKU, ÇOKUN
+Kİ, Kİ, YA, KI
NA ; NE
OL
TILTAG
TİYE, TİYİN
ULAYU, ULATI
YMÄ, YANA
AP
ap..., ap... (hem..., hem...) [Sözlük bölümü]
apam, abam (şimdi) [Sözlük bölümü]
(...) ses oyunuyla kuvvetlendirmeler yapılır, mesela
kap-kara “kapkara”. (...)
apam da böyle, yani
ap am’dan teşekkül etmiş olmalıdır;
artık am tek başına mevcut değildir,
fakat am+tı “şimdi”de yaşamaktadır.
[sayfa 130, Not 48]
ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK
Yayınları.
Türkçe-21 Biçimi’ye köre;
ap (hem)
ap ... ap ... (hem ... hem ...)
ap-(a)m (hemen, şimdi)
# “ap ... ap ...”, çok kullanılmamış.
# “apam”: Gabain’e köre “ap am → apam” ér. Türkçe-21’e köre “ap-(a)m” ér.
Täŋri küç birtük üçün, kaŋım kagan sü-(s)i böri täg ärmiş; yagı-(s)ı kony
täg ärmiş.
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
Tanrı küç verdi tiyin, beniŋ baba kagan; äniŋ asker kurt kibi émiş, äniŋ
düşman koyun kibi émiş.
Biz-iŋ sü at-ı turuk azuk-ı yok ärti.
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
Biz-iŋ asker; äniŋ at zayıflamış, äniŋ azık yok édi.
(Biz-iŋ asker monca édi; äniŋ at zayıflamış, äniŋ azık yok.)
Munlara “ap” uygulayalım;
Tanrı küç verdi tiyin, beniŋ baba kagan; ap äniŋ asker kurt kibi émiş ap
äniŋ düşman koyun kibi émiş.
Biziŋ asker; ap äniŋ at zayıflamış ap äniŋ azık yok édi.
# Kerek körülür ése, araya “virgül” de koyulur
[koy—ul—(u)r]:
“Biziŋ asker; ap äniŋ at zayıflamış
,
ap äniŋ azık yok édi.”
# “apaçık (çok açık)”, “apak (çok ak)”: Mun “apaçık”, tek sözcük kibi
yazılır-söyleyilir, “apak” da munca ér.
# “Ön ek kibi” kullanılmış heceler körülyür. “Kıpkırmızı, sapsarı, ipince,
bembeyaz” sözcükleride de körülyür lär. Türkçe’de; “ön ek” yok ér; ekler sona
kelir. Munca “ön ek kibi” kullanılmış heceleriŋ yerlere, “çok, pek” kibi
sözcüklerin kullanmak, kenelde daha uygun olur ärinç.
# Kib “ap äniŋ at zayıflamış ap äniŋ azık yok édi” anlatımıya bakalım; “ap” ve
“äniŋ azık” kelimeleri; hem ayrı yazılır lär, hem ayrı olarak söyleyilir; “ap”
ve “äniŋ at” kelimeleri ymä.
“Bu ürünün almayalım. Çok pahalı än. Ap ne lüzum var?”
“İlginç film édi. Ap agladı méz ap küldü méz.”
AZU, AZUCA
az— |
: |
azmak, normal üstü olmak, çok kelişmek, aşırı olmak |
az-gın
|
:
|
azmış olan
|
az-ı
|
:
|
ögütücü tiş [en büyük tiş(ler)]
|
az-(m)an |
: |
çok kelişmiş |
az-u |
: |
yahut, veya [birden çok seçenek var ése kullanılır]
|
az-u ymä |
: |
yahut da, veyahut |
az-u-ca |
: |
yani [“azu”ya benzer fakat biraz farklı turumlarda kullanılır]
[Türkçe-21 türetimi]
|
Ali, evden çıktı. Parka azu pazara kitti.
Ali, evden çıktı. Parka kitti. Azu pazara kitti.
Ali, evden çıktı. Parka azu pazara kitti. Azu ymä äniŋ arkadaş Veli’yiŋ eve
kitti.
Ormanda bir hayvan kördü män. Kaplan azu leopar édi.
Pars azuca leopar, kedigillerden ér.
Köpekgiller; azuca kurt, çakal, tilki kibi hayvanlar; et obur ér.
Köpekgiller, et obur ér. Azuca kurt, çakal, tilki kibi hayvanlar.
(daha uygun anlatım)
Köpekgiller, et obur ér; azuca kurt, çakal, tilki kibi hayvanlar.
(daha uygun anlatım)
Ali, en sever än yere; azuca dere yanıdakı kendiyiŋ bahçeye kitti.
Ali, en sever än yere kitti. Azuca dere yanıdakı kendiyiŋ bahçeye kitti.
(daha uygun anlatım)
Ali, en sever än yere kitti; azuca dere yanıdakı kendiyiŋ bahçeye.
(daha uygun anlatım)
Pars, kedigillerden ér. Pars’a leopar da tiyilir.
(daha açık anlatım)
Köpekgiller, et obur ér. Kurt, çakal, tilki kibi hayvanlara, köpekgiller
tiyilir.
(daha açık anlatım)
ÇOK, ÇOKU, ÇOKUN
Küncel sözlüklerden alıntı:
çok
|
:
|
Çok.
|
çoğu
|
:
|
(1) Bir şeyin büyük bölümü. (2) Çoğu zaman, çok defa. (3) Çok kimse.
[çok+u → çoğ+u]
|
çoğun
|
:
|
Çok kez, sık sık, ekseriya.
|
ekseriya
|
:
|
(1) Çoğunlukla, çokluk, çoğu kez. (2) En çoğu, en fazlası, en çok.
|
Türkçe-21 Tüzenlemegi:
çok
|
çok
“Çok kişi(ler), her kün kahvaltı yapar.”
|
çok kez
|
çok sayıda kez, defalarca |
çok kişi
|
çok sayıda kişi
|
çok yer
|
çok sayıda yer
|
çok zaman
|
çok miktar zaman, çok miktar zamanlarda
|
|
|
çok-u
|
[%51+] Bir topluluktakı çok olan bölüm. Bir şeyiŋ büyük bölüm. %51+
sayıda/ölçüde olan bölüm. Ekseriyet, çoğunluk.
“Çoku kişiler, her kün kahvaltı yapar.” →
“Kişilerden %51+ bölümdeki kişiler, her kün kahvaltı yapar.” →
“Her kün kahvaltı yapan kişi sayısı, her kün kahvaltı yapmayan kişi
sayısıdan çok ér.”
# Anlatımda, oran olarak %51...%99 belirsizliki var. Fakat anlatımda
belirli olan mon ér; “sayıca çok olan bölümdekiler” kavramı.
|
çok-u kez
|
%51+ oranda kez |
çok-u kişi
|
%51+ oranda kişi(ler)
|
çok-u yer
|
%51+ oranda yer(ler) |
çok-u zaman
|
%51+ oranda zaman(lar), %51+ oranda zaman(larda).
# Konuya köre; saniye, dakika, kün, ay, yıl, vs.
|
|
|
çok-u-n
|
“çoku” vasıtası ile, “çoku”ya tayanarak, “çoku”ya bakarak, “çoku
olarak” (zaman, olgu, turum, vs), ekseriya, ekseriyet ile
“Kişiler, çokun, her kün kahvaltı yapar.”
“Çokun, kişiler, her kün kahvaltı yapar.”
|
# “çok+u”dakı “+u”; Türkçe-21 Biçimi’ye köre, “addan ad yapan yapım eki”
ér.
# “çok+u+n”dakı “+n”; “vasıta hali eki” ér.
“çok hasta”: 1) Çok sayıda hasta kişi. 2) Äniŋ hastalık şiddetli
kişi.
“Çok hasta, iyileşti.”, “Çok sayıda hasta, iyileşti.”, “Çok sayıda hasta
kişi, iyileşti.”,
“Çok hasta édi; iyileşti.”, “Çok hasta çok kişi, iyileşti.” “Pek hasta çok
kişi, iyileşti.”
bizden çok-u
(bizden %51+ kişi)
|
sizden çok-u
(sizden %51+ kişi)
|
olardan çok-u
(olardan %51+ kişi)
|
“Çoku insanlar, ekmek de yir.”, “İnsanlardan çoku, ekmek de yir.”
Yolda, kediler kördü män. Çok kedi, tekir édi.
Yolda, kediler kördü män. Çoku kediler, tekir édi.
Yolda, çoku tekir, kediler kördü män.
Yolda, kediler kördü män. Çokun, tekir édi lär.
Yolda, çokun, tekir kediler kördü män.
Çokun, yolda, tekir kediler kördü män.
+Kİ, Kİ, YA, KI
“+kı, +ki, +ku, +kü” ve “+dakı, +deki”; ekleri, Türkçe kökenli ekler ér lär.
74. +ki, nadiren
+kı: Aitlik bildirir;
aykı “her ay” (ay
“ay”)
söki “eskiden” (sö
“vakit, zaman”)
içräki ““içeriki, içerideki” (iç
“iç”, içrä “içeri”)
suw üzäki “su üzerindeki” (üzä
“üzeri”)
ilkisizdinbärüki “ezeli olana ait
(yani, ezelden beri)” (bärü “beri”
kendisinden önce ayrılma hali eki gelir).
Bulunma halinden sonra gelen şekiller daha çoktur:
yirdäki “yerdeki, dünyadaki” (yir
“yer, dünya”)
tört yıŋakdakı “4 gök çevresindeki”
(yıŋak “çevre”)
Bak. Eski Türkçenin Grameri, A Von Gabain, TDK Yayını, Paragraf 74
“ilkisizdinbärüki”: “ilk-i-siz-din-bärü-ki”; “ilk-i-siz-den beri-ki”,
“ilk-i-siz”: “başlangıç-sız, äniŋ başlangıç olmayan” yani “ezel, ezelî”.
“Dün-kü, şimdi-ki, seniŋ-ki” kibi kelimelerdeki “-ki”ler; Türkçe kökenli yapım
ekleri ér lär.
Fakat kib, “çünkü”; “için ki, üçün ki”den üretilmiş (“türetilmiş” tügül) ése;
“çün-kü”deki “kü”, gerçekte Farsça kökenli “ki” baglaçı ér [veya asılda Farsça
“çün ki” ése]. Yine “sanki”; gerçekte “san ki” ése; bu “ki” de Farsça kökenli
ér, vs.
# Türkçe kökenli “+kı, +ki, +ku, +kü” eki, “büyük sesli uyumu”ya uyar. Kib
“okuldak
i” tügül “okuldak
ı” olmalı.
# Yazar,
“+ki, nadiren +kı” timiş.
Kalın ünlülü sözcüklere
nadiren rastlamış ärinç;
“aykı, yıŋakdakı”
kibi.
# Köktürkler’de “sub” (700’lü yıllar), Uygurlar’da “suw” (800’lü yıllar);
“su”.
# Addan ad yapan “+kı, +ki, +ku, +kü” eki kullanımı, kenelde monca ér
(ünsüz uyumuya uymaz);
• zaman belirten isimlere, aynen kelir; “şimdi+ki, sonra+kı, önce+ki, sö+ki,
dün+kü, tün+kü, yarın+kı, akşam+kı, sabah+kı, keçen ay+kı, her zaman+kı
olay” kibi.
• zaman belirtmeyen isimlere, kenelde “+da, +de” ekiden sonra kelir;
“ev+de+ki, okul+da+kı, yol+da+kı, arabalar+da+kı şeyler, arabalar+da+kı+lar
(arbalardakı şeyler)” kibi.
• zaman belirtmeyen isimde, “...da, ...de” anlamı da var ése, “+da, +de”
eki, tüşer; “içre+ki, üze+ki” kibi.
• İstisnalar olabilir; “sen+iŋ+ki, siz+iŋ+ki” kibi. Fakat “sen+de+ki,
siz+de+ki” de var. Yanya “keçmiş zaman+da+kı olaylar” kibi. Fakat “keçmiş
zaman+kı olaylar” da var.
Eski Türkçe’de, ünlem sözcükleri olarak “a, ya, ay, äy” var. “Ya!” cümle
başıda “haydi!” anlamıya da kelir. Ayrıca “kı”; “ünlem, nida sözü” ér.
[Bak. ETG, P.343 ve “Sözlük” bölümü]
- O konuyun körüştü mü séz?
- Kelmedi ki! [mun kibi “ki”ler, Eski Türkçe’deki “kı”yıŋ şimdiki biçim
olabilir]
O halde, Türkçe kökenli “ya”, “kı” sözcükleri, “ünlem, nida” edatı lär.
Ayrıca, Farsça kökenli “ya”, “ki” baglaçları var. Mun sözcükler, başka
tıllarda ymä körülebilir; benzer veya farklı anlamlarda.
Eski Türkçe’yiŋ Uygur tönemide (800’lü yıllar), “kim” sözcükü; hem “soru
zamiri” olarak hem “ki” baglaçı anlamda kullanılmış. Gabain, mun turumun,
“muhtemelen yabancı tesiri”
olarak yorumlamış.
“İş kılzun tip kim ol bi taş bitigig özümüz bitilim”: “Çalışsın ki o
kitabe taşını kendimiz yazalım”.
Bu konuda bak. ETG, P.450
# Acaba “kım (kı-m)” mı olmalı édi? Veya “kimil (kim-il)” mi?
# “Çalışsın ki o kitabe taşını kendimiz yazalım”:
“Çalışsın da ol yazıt taşıyın biz yazalım”, “Çalışsın ymä ol yazıt taşıyın biz
yazalım”, “Çalışsın ulayı [/udu] ol yazıt taşıyın biz yazalım”.
Bu “ki” baglaçıya karşılık olarak, İngilizce’de monlar körülebilir:
“that [şu, o, ki, diye, için], which, so that, quod [bu, ki]”
NA ; NE
“Ne yedi, ne içti.” anlatımı “Yemedi, içmedi.” anlamda kullanılmış ése; bu
anlatımdakı “ne”ler, gerçekte Farsça “na” olumsuzluk edatı ér.
Gerçekte, Türkçe’de munca anlatım olmaz. Türkçe’de monca olur: “Yemedi,
içmedi.” azu “Yemedi de içmedi de.” azu “Yemedi ymä içmedi ymä.” azu “Yedi
tügül, içti tügül.”
Mon anlatım da Türkçe ér: “Ne yedi, ne içti; bilmeyir män.” [= “O ne yedi? O
ne içti? Munların bilmeyir män.” anlamda kullanılmış ése.]
“kim” → “kim-i” (bazı)
Türkçe anlatımlarda, olabildikçe Türkçe kökenli kelimelerin tercih etmek,
uygun ér. Yabancı kökenli sözcükler için de “toplum keneli anlamak”,
olabildikçe közedilmeli. Fakat bi konuyuŋ uzmanların ilgilendiren metinler,
burada konu tügül. Kib, neŋ Fizik kitabıda, toplum keneli anlamayır bazı
terimler bulunabilir, mun togal ér. Yine de munlarda da özen közderilmeli;
olabildikçe Türkçe kökenli sözcüklerin kullanmaga ve Türkçe’yin togru tüzgün
kullanmaga.
“yo”: “Hayır. Tügül. Olmaz.” [“yo”, “yok” sözcüküden “k” tüşümü ilen mi togmuş
acaba?]
“ya”: “Evet. Temek öyle. İşte böyle.”
“he”: “Evet”.
- Ögrenci mi sän?
- He. (Yanıt olarak “var” tiyilebilir mi?)
|
- Ögrenci mi sän?
- Yo. (Yanıt olarak “yok” tiyilebilir mi?)
|
# “he - yo” anlamlarda kullanılan “evet - hayır” kelimeleriyiŋ
kökler-ekler, neler ér?
# Türkçe kökenli kök sözcüklerden, “evet (he) - hayır (yo)” anlamlarıya
kelen sözcükler türetmege çalış.
“ha gayret!” kibi kullanımlardakı “ha!”; “a! ya!”lardan kelmekte ér, izlenimi
veryir.
“haydi!”: “ha! de!”, [“de—/di—/ti—” fiili mi?] “ha! di!”, “ha! de!”; “hadi!”,
“hade!” mi?
“ha kırmızı kalem ha siyah kalem; ikisi de kalem ér” [“Kırmızı kalem ymä siyah
kalem ymä; ikisi de kalem ér.”, “Ap kırmızı kalem ap siyah kalem; ikisi ymä
kalem ér”]
OL
“Bahçe, sebze yetiştirilen yer ér.”
cümlesiye bakalım.
Mun cümledeki “bahçe” sözcükü; “herhängi bahçe” anlatır.
“Ali, bir bahçede çalışyır édi. Ali, o bahçede, sebze yetiştirir
édi.”
anlatımıya bakalım.
“Ali, o bahçede, sebze yetiştirir édi.”
cümlesideki “o bahçe” sözcükleri, “belli bahçe” anlatır. Yani mun cümlede, “o”
sözcükü, “belirlilik edatı” olarak kullanılmış.
“Ali, bahçede çalışyır édi. O, Ali tarafıdan sebze yetiştirilen yer
édi.”
Mun anlatımdakı “o”, zamir (veya işaret sıfatı) olarak kullanılmış.
“Ol törüdä üzä içim kagan olurtı”
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
(Ol törede üze, beniŋ amca, kagan oturdu)
“İkinti İşbara Yamtar boz atıg binip tägdi. Ol at anda ölti.
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
[İkinci olarak, İşbara Yamtar, boz atın (/ata) binip hücum etti. Ol at, orada
öldü.]
“Ol bodunug Tabar’da kondurtumuz”
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
[Ol bodunun, Tabar’da kondurdu méz]
Mun turumda; mon tüzenlemegin yapalım (Türkçe-21 Biçimi’ye köre):
o |
:
|
Üçüncü tekil kişi zamiri [“O, doktor ér”] |
än |
:
|
Sona kelen üçüncü tekil kişi zamiri [“Doktor än”] |
ol |
:
|
Belirlilik edatı [“Doktor keldi. Ol doktor, iç hastalıkları uzmanı
ér”]
|
“Ali, kitab okucak. O, ders kitabı ér.”
“Ali, kitab okucak. Ol kitab, ders kitabı ér.”
“İçeriye bir adam kirdi. Ol kişiyin tanıyan kişi, bizden yok édi.” [änin
tanıyan kişi, bizden yok édi]
“İçeriye bir adam kirdi. Ol kişiyin tanımayan kişi, bizden yok édi.” [anin
tanımayan kişi, bizden yok édi]
# ol (belirlilik edatı); “ol törü”, “ol at”, “ol kişi”, “ol nesne”)
# ol— (olmak)
“Belirlilik”, çeşitli biçimlerde olabilir:
“Ali’yiŋ beş kitab var. Ol kitablardan biri yeni ér.
Ol kitab, matematik
kitabı ér.”
“
Ol bahçe dereyiŋ
yanda édi. Ali, her haftayıŋ sonda, oraya kiter édi.”
“Ali kitab okuyur.
Bu kitab, hikaye
kitabı ér.”
“
Ali’yiŋ kitab,
masayıŋ üstte ér.”
“Ali,
kendiyiŋ bahçede
édi.
Bahçeyin çapalayır
édi” kibi.
Mundun kük; “ol” edatı, çok sık kullanılmamış.
TILTAG
tılta— sebeb olmak
tıltag sebeb, -den dolayı
ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK
Yayınları, Sözlük bölümü.
Türkçe-21 Biçimi’ye köre;
•
tılta— :
sebeb olmak, vesile olmak; saglamak
“Yagmur yagmak tıltadı; yerler ıslandı.”
“Yerler ıslandı. Muna yagmur yagmak tıltadı.”
“Ali’yiŋ işe kirmege, Veli tıltadı.”
“Biyoloji, her konuda bilgiye tıltamaz.”
“Yerler ıslandı. Munun yagmur yagmak tıltadı.”
“Ali’yiŋ işe kirmegin, Veli tıltadı.”
“Biyoloji, her konuda bilgi tıltamaz.”, “Biyoloji, her konuda bilgiyin
tıltamaz.”
•
tıltag (1) :
sebeb, neden, etki
“Yerler ıslandı. Tıltag, yagmur yagmak édi.”
“Yerler ıslandı. Tıltag mon ér; yagmur yagdı.”
“Mon tıltagdan, yerler ıslandı; yagmur yagdı.”
“Yerler, mon tıltagdan ıslandı; yagmur yagdı.”
“Yagmur yagdı. Mun tıltagdan, yerler ıslandı.”
“Yagmur yagmag tıltagdan yerler ıslandı.”
“Yerler ıslandı. Munuŋ tıltag, yagmur yagmak édi.”
“Yerler ıslandı. Munuŋ tıltag mon ér; yagmur yagdı.”
“Yerler ıslandı. Yagmur yagdı édi. Munuŋ tıltag, mun ér.”
•
tıltag (2) :
buyuŋ sebeb şu ér, çünkü. (“cümle başı edatı, önceki cümleye bag kurucu”
olarak)
“Yerler ıslandı. Tıltag, yagmur yagdı.”
“Ali, işe kirebildi. Tıltag, Veli yardımcı oldu.”
•
tıltagan :
...vasıta+sı ile, ...sebeb+i ile, ...etki+si ile, ...saye+si+de, -den
tolayı
“Yagmur yagmag tıltagan yerler ıslandı.”
[“tılta—g+an”; “+an, +en”: vasıta hali eki]
“Bilgisayar tıltagan, beniŋ kimi işlerin kısa sürede yapabilyir män.”
# “tılta—” fiiliden mon isimler de türeyebilir; “tılta-(y)an, tılta-[m]an,
tılta-[g]an”.
# “tıltag” kelimesiyiŋ açınım, acaba monca mı?
tıl— |
: |
(yerden su vs) kaynamak
|
(?)
|
tıl—t |
: |
kaynak, menşe
|
(?)
|
tıl—t+a— |
: |
sebeb olmak |
|
tıl—t+a—g |
: |
1. Sebeb. 2. (Cümle başı edatı olarak) sebeb şu, äniŋ sebeb, çünkü.
|
|
TİYE, TİYİN
tıl bk.
til
tılaŋur—, tilänur—
(br.) güzel konuşmak, münakaşa etmek
...
ti— te— (br.) demek
tigin (çokluk:
tigit),
tegin (Tib. yazı),
tgim (br.) < ? prens
tigmä isimli, adlı
...
til, tıl dil
tilä—, telä—
(br.),
tilä—
(br.) dilemek
tiläk, tilik dilek
tilär dileyen (bir nevi böcek)
...
tirkiş haber getiren adam, büyük
elçi
...
tiyin diye, için
tiyş— söyleşmek
ESKİ TÜRKÇE’NİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK
Yayınları, Sözlük bölümü.
• “ti—” fiili ile “tiyin (diye, için)” kelimesi arasıda, togrudan anlam bagı
yok, kibi körünyür. Ulayı bir ara fiil (veya isim) var olmak kerek, kibi
körünyür. Acaba monca mı?
ti—
|
: |
timek (demek), söylemek, konuşmak [seslerin simge kılarak ortaya
koymak, seslerin araç-sebeb kılarak ortaya koymak, söylemek, konuşmak]
|
ti—(y)i— |
: |
ortaya koymak, meydana çıkarmak, vücuda ketirmek, var kılmak, sebeb
olmak, kaynaklık etmek. “İzafiyet Teorisi’yin Albert Einstein tiyidi.”
|
ti—(y)i—n |
: |
bu sebebden, sebebi ile (“sebeb, kaynak, ortaya koymag” belirtir)
|
ti—(y)e
|
:
|
tiyerek, tiyilen, adlandırılan, adlayılan (“söyleyiş” belirtir)
|
# Veya “ti—y+(i)n” mi?
tıl+(a)ŋ
|
:
|
tıl konusuda beceri sahibi, iyi anlatım yapan, akıcı konuşan
|
(?)
|
tıl+(a)ŋ+(u)r—
|
:
|
küzel konuşmak, açık/anlaşılır konuşmak
|
|
tıl+(a)ŋ+(u)r—(u)ş—
|
:
|
[neŋ konuda tüzgün biçimde] karşılıklı körüş alışverişi yapmak
|
(?) |
“Ali, tılaŋ biri ér.”, “Ali, spor konusuda, tılaŋurdu.”
“Ali ile Veli, spor konusuda, tılaŋuryur lär.”, “Ali ile Veli, spor konusuda,
tılaŋuruşyur lär.”
Körüş alışverişi, biraz sert-kırıcı olyur ése;
“Ali ile Veli, spor konusuda, sert tiyişyir lär.”
kibi.
· “ti—gme”
· “ti—(y)(i)ş—
(beraber kunuşmak, karşılıklı konuşmak)”
· “ti—l”
[yine de “til (dil)” sözcükü, kök sözcük olabilir]
· “ti—l+e—, ti—l+e—k, ti—l+e—r”
· “ti—(y)ip [/ti—p], ti—(y)erek, ti(y)iş, ti—(y)ü”
· “tirkiş” = “ti—r+k+i—ş” mi?
· “tigin” = “ti—(g)in” mi?
(“kagan buyrukuya eşit olmayan fakat buyruk benzeri olan söz
söyleyen” mi?)
# Çokluk biçim “tigit”teki sondakı “t”, “yabancı tıllardan kirmiş çokluk
eki” ér.
(bak: ETG; prg 65 “tigin, tigit”, prg 200 “tiginlär”)
Bu çokluk eki “t”, kelimeyin de bozmuş.
Çokluk biçimi, Türkçe-21’de monca kullanılabilir; “tiginler” veya “tigingün”
veya hatta “tigingin”.
• “tıl” ile “til”, iki ayrı kelime ér kibi körünyür:
tıl
|
:
|
[Türkçe, İngilizce kibi] til, lisan.
|
til
|
:
|
1) Tatıg almak organı, konuşmag organlarıdan biri. 2) [mecazen;
Türkçe, İngilizce kibi] til (dil), lisan.
|
Ali, tıl uzmanı ér. Ali, tıllar uzmanı ér. Ali, tılcı ér.
Ali tiye biri, tıllar konusuda konferans verdi.
Bukalemun tiye bir şeyden söz etyir édi lär. Bukalemun ne, bilmeyir män.
Ol konuda, äniŋ olumsuz tüşünceler var. Munun “böyle şey olmaz” tiye
belirtti.
Yagmur yagdı tiyin, yerler ıslandı.
Yerler ıslandı; yagmur yagdı tiyin.
“Böyle şey olmaz” tidi tiyin mi öyle söyleyir sän?
Yerler ıslandı. Muna yagmur yagmak tıltadı (/sebeb oldu).
Yerler ıslandı. Munun yagmur yagmak tiyidi. (/ortaya koydu, meydana
ketirdi)
Bak: “TÜRKÇE214 [01] NOTLAR” → “İÇİN (üçün), TİYİN, TİYE”
Türkçe-21’e köre, “ti—” fiiliyiŋ emir kipi çekimleri: “ti-(y)eym, ti-(y)elim,
ti—, ti-(y)iŋ, ti-sin, ti-sinler”.
Birkaç kelime türetmek teneyelim:
“ti—gi” = “söylem, söz, konuşmag” (?)
“ti—gi+le—” = “söylem olarak ortaya koymak, konuşarak belirtmek” (?)
“ti—gi+le—m” = (Türkçe, İngilizce kibi) til, lisan, tıl (?)
“ti—gi+le—meg” = “söylemeg, konuşmag” (?)
“ti—(y)(i)n—”: kendi tuycak şekilde konuşmak, kendiye yönelik konuşmak
(?)
[“Tönüşlülük eki”den önce, kural tışı ve fazladan “yardımcı y”
kullanımı]
Hem tüşünyür hem tiyinyir édi.
Beniŋ sınav, kötü keçti édi. Sonra monca tiyinyir édi män: “Ah akılsız ben!
Neden daha çok çalışmadı édi män! Neden tembellik etti édi män!”
İş körüşmegi bitmiş édi. Odadan çıkar kän monca tiyinyir édi: “Bu ne biçim
iş? Hem mühendis, hem bilgisayar programcısı, hem tercüman, hem oto
tamircisi, hem avukat olmag, benden isteyilyir. Mühendis mi arayır lär,
süper kahraman mı? Nıçk nıçk nıçk!”
ULAYU, ULATI
ula— |
: |
ulamak, eklemek, ilave etmek, bitiştirmek |
ula—(y)u |
: |
ulamag olarak, ek olarak, binaenaleyh, bu yüzden, ve sonra, ve |
ula—t—ı |
: |
ve saire |
“Sabımın tükäti äşidgil.
Ulayu iniyigünüm, oglanım biriki
uguşum bodunum, biriyä şadapıt bäglär, yırıya tarkat buyruk bäglär,
Otuz[Tatar], Tokuz Oguz bägläri bodunı, bo sabımın ädgüti äşid, katıgdı
tiŋlä!”
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
# “Ulayu”, kenelde cümle başıda kullanılır. Önceki cümleye bag/baglantı
belirtir.
# Türkçe-21’de, “ula—(y)u” yeriye, aynı anlamda “ula—(y)ı” da
kullanılır.
Ali, eve keldi. Ulayu ders çalışmaga başladı.
Yagmur yagdı. Ulayu yerler ıslandı.
Yagmur yagdı ulayu yerler ıslandı.
[ilk cümleyiŋ sona, nokta koyulmamış]
# Sözlüklerden bak: “ulamak; ulaç, ulak, ulam, ulama, ulantı, ulaşmak,
ulaşım, ulaştırmak, ulaştırma, ulayıcı”.
YMÄ, YANYA
291. ymä, yer yer, henüz sadece
mä, ma (*yim—’den) da var: “yine, ve, da”.
bilgä kagan ärmiş; alp kagan ärmiş; buyrukı ymä bilgä ärmiş ärinç, alp
ärmiş ärinç
(IE 3) “bilge kağan imişler, yiğit kağan imişler; buyrukları (kumandanları)
da bilge imişler şüphesiz ve yiğit imişler şüphesiz”.
kün ymä tün ymä (To 28) “hem gündüz
hem gece (gündüz ve gece)” (...)
ymä “ve yine” ve
takı ymä “ve bundan başka”, cümle
başlatıcı olarak sık sık geçerler. [Paragraf 291]
ymä, yimä “ve, dahi, her ne kadar”
[Sözlük bölümü]
yan “yan, kalça” [Sözlük bölümü]
yana, yanya “(Yazıtlar),
yänä, yinä (br) “yine, gene”
[Sözlük bölümü]
ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK Yayınları
“Bilge kagan émiş; alp kagan émiş; buyruku
ymä bilge émiş ärinç, alp émiş
ärinç.”
“kün
ymä tün
ymä”
“Yagı bolup itinü yaratunu umaduk,
yana içikmiş.”
[Kül Tigin Yazıtı’dan]
“Yagı olup (fakat) etmege yapmaga muktedir olmadık (şekilde),
yanya içte kalmış.”
“yan” |
: |
yan
(sözlüklerden bak: “yan”)
|
“yan+(y)a” |
: |
“yan yana oluş” belirtir. “yan yana oluş”; “zamanda veya mekânda veya
konuda” olabilir.
|
zamanda yan yana oluş |
: |
Seniŋ sag elin, yukarıya kalkır.
Yanya seniŋ sol elin, öne
uzat.
|
mekânda yan yana oluş |
: |
Orduyuŋ sag yan, vadiye konuşlandı.
Yanya äniŋ sol yan, tepeye
konuşlandı.
|
konuda yan yana oluş |
: |
Yagmur yagar ése yerler ıslanır.
Yanya barajlar tolar.
|
“yanya”, İstanbul Agzı’dakı “cümle başıda” kullanılan şu söyleyişler yeriye
kullanılır;
“yanı sıra, bunun yanı sıra, bununla birlikte, aynı zamanda, aynı yerde,
buna ilaveten”
kibi.
· “yanya”, kenelde cümle başıda kullanılır.
“Yagı olup (fakat) etmege yapmaga muktedir olamamış.
Yanya içte kalmış.”
“Yagı olup (fakat) etmege yapmaga muktedir olamamış;
yanya içte kalmış.”
· yan (yan)
· yan-ya (yanısıra, ve)
· ymä (da, de)
Ali, ögrenci ér. Veli ymä ögrenci ér.
Ali, ögrenci ér. Veli ögrenci ér ymä.
Ali, ögrenci ér; Veli ymä.
Ali ymä Veli ymä, ögrenci ér.
Ali, ögrenci ér. Yanya Veli ögrenci ér.
Ali, ögrenci ér; yanya Veli ögrenci ér.
Türkçe-21 Biçimi’ye köre, “yan” kelimesiyiŋ turum çekimleri; “yan-a, yan-ın,
yan-ıŋ, yan-da, yan-dan” ér.
“yän” (?)
“yän-ä, yen-e” (yeniden, gene)
“yän-i, yen-i” (yeni)
“yin” (?)
“yin-ä, yin-e” (yine)
# “ymä”yiŋ ses şekli, monca tanımlayılabilir: “ymä”deki “y”, “i”siz “yi”
kibi söyleyilir. Başta iki ünsüz ses bulunan, kural tışı (istisna) kelime
ér. [“y” de “m” de sünebilen ünsüz seslerden ér]
an
|
:
|
1) Sınır. Limit. Uç. 2) Tarla sınırı.
|
an-ca
|
:
|
sadece, en fazla.
“Hafif körünyür, anca 100 kilo kelir.”
|
an-ca-k
|
:
|
ama, fakat.
“Hafif körünyür, ancak 100 kilo kelir.”
|
|
|
|
än
|
:
|
3tk için sona kelen şahıs zamiri
|
än-cä
|
:
|
o kibi, öyle [öteki “sona kelen şahıs zamirleri” ek almaz lär]
|
|
|
|
är–, er–
|
: |
ermek, varmak, ulaşmak
|
är–(i)nç
|
:
|
erilen sonuç, sonuç olarak, timek ki, mun anlayılyır, anlayılan mun
ér
|
|
|
|
er–, är–
|
:
|
ermek,varmak, ulaşmak
|
er–(i)g |
: |
(?) |
er–(i)nç |
: |
[sözlüklerden bak] |
er–gi |
: |
sonuç, netice, varış |
er–me–z |
: |
varmaz, ulaşmaz |
|
|
|
é– |
: |
imek, turumda olmak, turumda bulunmak |
é–g |
: |
turum, olgu |
é–me–z |
: |
turumda olmaz, turumda bulunmaz, tügül |
é–nç |
: |
turum, olgu |
é–r |
: |
turumda olur, turumda bulunur |
é–(y)en
|
:
|
turumda olan, turumda bulunan, iyen. [“bekle–(y)en” benzeri yapı]
|
|
|
|
et
|
:
|
et, kas
|
|
|
|
et–
|
:
|
etmek, yapmak
|
et–(e)r
|
:
|
“et–” fiiliyiŋ keniş zaman kipi
|
|
|
|
ether
|
:
|
kimyasal/tıbbî bir sıvı [Fransızca: “éther”, İstanbul Agızı:
“eter”]
|
|
|
|
hängi? |
: |
hangi? hängi? |
häni? |
: |
hani? häni? |
|
|
|
hep |
: |
tüm zamanlarda, her zaman, tüm yerlerde, her yerde; tüm, tümü, kop
|
|
|
|
il– |
: |
baglamak, eklemek |
il–e |
: |
ile |
il–e-n |
: |
...aracılıkı ile |
il–i– |
: |
ait olmak |
il–i–t |
: |
ait |
|
|
|
in– |
: |
inmek |
in–ç |
: |
inmeg, iniş, varış, önceki yere tönüş [“in–” eylemiden togan sonuç]
|
in–ç–i– |
: |
yön tegiştirmek, burkulmak, burulmak, togrultudan sapmak, incimek
|
in–ç–i–n– |
: |
incinmek, normal turumdan farklı yönde/turumda/biçimde zorlanmak
|
in–ç–i–p |
: |
ama, fakat, lâkin, buya rağmen; “böyle édi” sonra “şöyle” [togrultudan
saparak, yön tegiştirip, diğer yönden, öte yandan]
|
|
|
|
kib |
: |
örnek, misal, mesela |
kib-i |
: |
kibi, gibi, teg
|
|
|
|
kop |
: |
hep, tümden
|
kop– |
: |
kopmak |
|
|
|
kön–
|
:
|
yanmak, alevlenmek, yanmaka başlamak, yanmakta olmak
“Odunlar könyür.”
|
kön–(ü)k–
|
:
|
tamamen yanmak, yanıp bitmek
“Odunlar könüktü. (Odunlar yanıp bitip kül oldu.)”
|
|
|
|
köni |
: |
togru, gerçek, gerçeke uygun |
köni-d– |
: |
togru turuma ketirmek, togrultmak, tüzeltmek |
köni-d–il– |
: |
togrultulmak, tüzeltilmek [köntül–] |
köni-k– |
: |
gerçek hale kelmek, gerçekleşmek |
köni-k–tir– |
: |
gerçek hale ketirmek, gerçekleştirmek |
köni-le– |
: |
togrulamak |
|
|
|
köp |
: |
çok |
köp-(ü)r– |
: |
köpürmek |
|
|
|
kük |
: |
büyük ihtimal, yüksek olasılık |
kük-le– |
: |
ihtimallemek, tahmin etmek, belki olur saymak
“Karşı yaylada, yaklaşık bin at var tiye kükleyir män. Sen, ne
kükleyir sän?”, “Enflasyon tüşçek tiye kükleyir män.”, “Ummag ile
küklemeg, farklı şeyler ér.”
|
kük-le–m |
: |
tahmin.
“Bu konuda kesin bir şey yok; sadece kimi küklemler var.”, “Yıl
sonu enflasyonu konusuda biziŋ küklem, yüzde yirmi ér.”
|
kük-lük |
: |
ihtimal, olasılık.
“Bu konuda, böyle bir küklük yok.”
|
|
|
|
kül
|
:
|
1) Yanan şeylerden kalan madde. 2)
mec. Kendiyin yüksek
ideallere adamış.
“Kül Tigin”
|
kül–
|
:
|
külmek [İstanbul Agızı: “gülmek”]
|
|
|
|
menze–
|
:
|
benzemek [mäŋzä–]
|
menze–k
|
:
|
örnek, misal, benzek
|
|
|
|
mon-dun |
: |
şu yüzden, şu nedenden, neden şu, şu kaynaktan, şudan kaynaklanarak
|
mun-dun |
: |
bu yüzden, bu nedenden, neden bu, bu kaynaktan, budan kaynaklanarak
|
|
|
|
ne? |
: |
ne? [nä] |
ne-den
|
:
|
sebeb, vesile
“Dikkatsiz biri, kazaya neden olmuş.”
|
ne-den?
|
|
hängi şeyden?
“Kaza neden olmuş?”
|
ne-din?
|
:
|
neden tolayı? ne sebebi ile?
“Bina nedin çökmüş?”
|
ne-ge |
: |
ne için? ne tiyin? neden? hängi sebebden?
“Bu duvar, nege yapılmış?”
|
ne-me
|
:
|
şey
[Türkçe-21 belirlemegi]
|
ne-(m)(e)n?
|
:
|
ayrıntı ne? ne biçim? nasıl?
|
ne-n
|
:
|
“yüklem”e sorulan “ne? kim?” sorularıyıŋ yanıt “nen”den sonra
kelir.
“Ali tidi nen ögrenci ér män”, “Kuş türü ér nen insanlara yakın
yerlerde yaşayan serçe.”
|
ne-ŋ |
: |
herhängi [nä-ŋ] |
neŋneŋ |
: |
herhängi+herhängi, tek tek hep, her, her bir |
ne-(m)(e)ŋ
|
:
|
şey, nesne, obje
[Türkçe-21 türetimi]
“neŋ nemeŋ”: herhängi nesne, herhängi bir şey
|
|
|
|
ol
|
:
|
belirlilik edatı, özellemeg edatı;
“ol törü”, “ol at”, “ol ev”
|
ol–
|
:
|
olmak
“Ali, ögretmen olmuş.”
|
|
|
|
öd |
: |
zaman, vakit, an |
öd-e– |
: |
ödemek, verilmeg zamanı kelmiş borçun vermek |
|
|
|
öt |
: |
1) Safra, karacigerceg salgılayılır sıvı. 2) Öt kesesi, öt salgılayan
organcık
[İstanbul Agızı: “öt, öd”]
|
öt– |
: |
ötmek |
|
|
|
teg |
: |
gibi/kibi [täg] |
|
|
|
teg– |
: |
değmek/tegmek, erişmek, yetişmek [täg–]
|
teg–i |
: |
dek, kadar, değin, teg–i [tägi] |
|
|
|
ul |
: |
zemin, toprak |
ul– |
: |
(?) |
|
|
|
yür– |
: |
periyodik hareket yapmak; bir hareket kümesiyin tekrarlamak; kib yürek
“GÜP güp GÜP güp” hareketiyin tekrarlamak. mec. yürümek
|
yür–(e)k |
: |
periyodik hareket yapan organ, yürek, kalp |
yür–ü– |
: |
yürümek, “sag ayak öne, sol ayak öne” hareketiyin tekrarlamak.
mec. ilerlemek. [Kib, yürüyen atıŋ 4 ayak da bir hareket
kümesiyin tekrar eter.]
|
# “tavuk kümes-(s)i · tavuk küme-(s)i”, “hareket küme-(s)i”.
Türkçe-21 Sitesi