diye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
diye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

02 Haziran 2024

CÜMLE BAŞI EDATLARI

açık anlatım, anlaşılır anlatım, bu yüzden fakat ve veya yani diye, cümle, cümle başı edatı, cümle başı edatları, cümle sonu edatı, cümle sonu edatları, son çekim edatı, son çekim edatları, tümce

TÜRKÇE213 [09] CÜMLE BAŞI EDATLARI

CÜMLE BAŞI EDATLARI

CÜMLE BAŞI EDATLARI
SON ÇEKİM EDATLARI


Cümle Başı Edatı

415. Bir cümle, ekseriya, daha önceki cümle ile mantıkî bir bağlantı oluşturan kısa kelimeler yahut çok az uzun olmayan kelime guruplarıyla başlatılır. Bundan dolayı, bunlar, “bağ” terimi yerine, daha genel olan “cümle başı edatı” adına daha uygun düşer. Fonksiyonları cümle belirleyicisininkine benzer.

Şekil olarak, cümle başı edatları

1. zarf fiiller, yani kısaltmalı olarak kullanılan son çekim edatlarıdırlar:

ymä “ve”;
yana “yine”;
ötrü “o halde”;
ötkürü “ötürü”;
azu “yahut, veya”;
udu (W39; To 56) “sonra”;
ulayu (KS 24) “ve”;
ulatı (AI) “ve”.

416. 2. Yer yer isim soylular dolaylı halde bulunurlar:

ançata “takiben, ondan sonra”;
nägüdä (UII 5,14) “bundan dolayı”;
adınta (UII 35,26) “diğer yandan”.

417. 3. Bazı cümle başı edatlarının yapılışı müphemdir:

takı “dahi, ayrıca, ve”;
birök (<bir? +ök) “şimdi, fakat”;
inçip “fakat”;
kaltı “ki” (bu kelimenin, bundan başka bir çok özel fonksiyonları var) 58;
täk “fakat, yalnız, sadece”:
bo ät’özümin isirkagüm idi kälmäz; täk biziŋa näçükin ärsär, amraklartın adırılguluk ämgäk bolmazun ärti tip korkar män (Suv, 609,2) “bu vücudumu esirgeme isteğim gelmez hiç; sadece, sevgilerden ayrılmak ızdırabı olmasın diye korkarım”.
Bu seyrek görülen täk, cümle belirleyicisi olarak, bir defa bir zarf fiilden sonra gelir (bk. § 438).

418. 4. Kelime yığılmaları:

iyä basa “sonra”;
azu yana “veya”;
takı ymä “ve ayrıca”;
inça kaltı “böyle, bunun gibi”;
anta basa “sonra”;
turum ara “esnasında, bu arada”;
ançulayu... kaltı... “ gibi, ki...”;
apam birök “şimdi fakat (kaldı ki)”.

419. Bu cümle başı edatlarının manaları ve kesin farklı gramatik yapıları ayrı bir araştırmaya konu olacak niteliktedir.

ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK Yayınları


Cümle Başı Edatları

Bunlar cümleleri mânâ bakımından birbirine bağlayan edatlardır. Başında bulundukları cümleyi ileriye veya geriye bağlarlar. Fonksiyon bakımından başlıcaları şu guruplara ayrılırlar:

1. «fakat» ifadesi taşıyanlar: fakat, lâkin, ancak, yalnız, ama (amma), eskiden lik, velîk, velî.

2. «eğer» ifadesi taşıyanlar: eğer, şayet, eskiden ger.

3. «gerçi» ifadesi taşıyanlar: gerçi, vakıa, her ne kadar, eskiden egerçi.

4. «çünkü» ifadesi taşıyanlar: çünkü, zira, eskiden çün, çü.

5. «mademki» ifadesi taşıyanlar: mademki, madem, eskiden çün, çü, çünki, çünkim, mâdâm, mâdâmaki.

6. Netice ve izah ifade edenler: meğer (meger), binaenaleyh, öyle ki, oysa, oysa ki, şöyle ki, nitekim, halbuki, kaldı ki, üstelik, belki, hatta, imdi, yani, mamafih, zaten, zâti, bari, keza, hakeza, kezalik, kâşki, hazır, bilhassa, demek, demek ki, şu halde, öyleyse, özellikle.

7. Benzerlik ifade edenler: âdeta, sanki, nasıl ki, güya, nitekim, eskiden nite kî, nice ki, san.

8. Şarta ve dereceye bağlama edatları: tek, yeter ki, meğer ki, velev, velev ki, tâ ki, illâ, illâ ki. (......)

9. «aksi halde» ifadesi taşıyanlar: yoksa, aksi halde, aksi takdirde.

10. hele edatı: gel hele, hele gel gibi. (......)

SON ÇEKİM EDATLARI

Bunlar çekim eki vazifesi gören edatlardır. Sona gelirler. (......) Başlıca son çekim edatları şunlardır:

ait; başka; beri; böyle; dâir; değin; dek; diye; doğru; dolayı; evvel; gayri; geri; gibi; göre; için; ile; kadar; karşı; mâda; nazaran; önce; öte; ötürü, ötrü; rağmen; sıra; sonra; taraf; üzere, üzre; yana
(......)

ÜNİVERSİTELER İÇİN TÜRK DİLİ, Prof Dr MUHARREM ERGİN, BAYRAK BASIM/ YAYIM/ TANITIM, Sayfa 343 vd

· “Son Çekim Edatları” timek yeriye “Cümle Sonu Edatları” timek, daha togru olur kibi körünyür.
VE (ve, yanı sıra ;; yana, ulayu)

ANLATIM CÜMLE BAŞI EDATLARI’LI BİÇİMİ
Kög gürültüleri, şimşekler arasıda
yagmur yagyır.
Kög gürleyir. Ve şimşekler çakyır. Bu arada yagmur yagyır.
Yagmur yagyır. Ve kög gürleyir. Ve şimşekler çakyır.

«Äniŋ sular yollardan taşıp apartman kapılarıyın yalayan şiddetli yagmuruŋ yagmaga pencere camlarıyın parçalacak kibi titreten kög gürlemegi eşlik eter kän çevreyin kündüze çeviren şimşekler çakyır.» →

«Äniŋ sular yollardan taşıp apartman kapılarıyın yalayan şiddetli yagmur yagyır. Ve pencere camlarıyın parçalacak kibi titreten kög gürlemegi, änä eşlik etyir. Ve çevreyin kündüze çeviren şimşekler çakyır.»


# «... kög gürlemegi eşlik etyir. Kän çevreyin kündüze çeviren şimşekler çakyır.»
[“... kög gürlemegi eşlik etyir. Munca kän ...”]

# Kib “Ali ve Veli, ögrenci ér.” cümlesideki “ve”, cümle başı edatı émez (yani cümle başı edatı olarak kullanılmamış).

# “ve”, Arabca bir kelime ér. Arabca’da, cümle başlarıda da bol bol kullanılır. “Türkçe’de, cümleler, «ve» ile başlamaz” kabulü, kişisel ve kereksiz bir yorumdan öteye keçemez.

# Kimi kişiler, “ve” kullanımı konusuyun, Arablar’dan daha iyi bilyir émiş lär galiba. Mun kişiler, “ve” anlamıda bir Türkçe kökenli kelimeyin, bulup veya türetip kullanmagın da bilmeli édi lär ärinç. ☺

# Cümle başlarıda, “ama, lâkin, fakat, binaenaleyh” kullanılabilir émiş; “ve” kullanılamaz émiş. İlginç!

VEYA (veya, ya da ;; azu) • AZU YMÄ (veya da, yahut da, veyahut)

ANLATIM CÜMLE BAŞI EDATLARI’LI BİÇİMİ
Kög gürleyir veya patlamag oldu. Kög gürleyir. Veya patlamag oldu.

“Ali, eve varınca, matematik çalışçak. Azu fizik sınavıya hazırlancak. Azu ymä bir süre roman okucak.”

“Ali, eve varınca, matematik çalışçak azu fizik sınavıya hazırlancak azu ymä bir süre roman okucak.”
[Mun anlatımda, cümleleriŋ sonlara “nokta” koyulmamış. Üstteki anlatım biçimi, daha uygun ér.]

Mun anlatım, monca yapılsa da önemli hata sayılmaz:
“Ali, eve varınca, matematik çalışçak. Azu fizik sınavıya hazırlancak. Azu bir süre roman okucak.”

Mon anlatımlarda “azu, azu ymä”; cümle başı edatı émez:
“Ali, eve varınca; matematik azu fizik azu ymä kimya çalışçak.”
“Ali, eve varınca; matematik azu fizik azu kimya çalışçak.”

SONRA (sonra, takiben, ardından ;; udu, ançata, iyä basa, anta basa)

ANLATIM CÜMLE BAŞI EDATLARI’LI BİÇİMİ
Yagmur yagdıktan sonra küneş açtı. Yagmur yagdı. Sonra küneş açdı.

AMA (ama, fakat, yalnız, ancak, lâkin, buya rağmen, yine de ;; inçip)

ANLATIM CÜMLE BAŞI EDATLARI’LI BİÇİMİ
Çok yagmur yagdı ése de barajlar tolmadı.
Çok yagmur yagmış olsa da barajlar tolmadı.
Çok yagmur yagdı. Ama barajlar tolmadı.
Çok yagmur yagmaga rağmen barajlar tolmadı. Çok yagmur yagdı. Buya rağmen barajlar tolmadı.

BU YÜZDEN (bu yüzden, budan tolayı, budan ötürü, binaenaleyh ; mundun ;; ötkürü,  nägüdä)

ANLATIM CÜMLE BAŞI EDATLARI’LI BİÇİMİ
Yagmur yagmag yüzüden yerler ıslandı. Yagmur yagdı. Bu yüzden yerler ıslandı.
Yagmur yagdı. Mundun yerler ıslandı.

ÇÜNKÜ (çünkü ; neden mon ér ;; tıltag)

ANLATIM CÜMLE BAŞI EDATLARI’LI BİÇİMİ
Yagmuruŋ yagmagdan tolayı yerler ıslandı.
Yerler ıslandı. Çünkü yagmur yagdı.
Yerler ıslandı. Neden mon ér; yagmur yagdı.
Yerler ıslandı. Neden (/tıltag), yagmur yagmag édi.
Yerler mondun ıslandı; yagmur yagdı.
Yerler ıslandı. Mondun ér; yagmur yagdı.
Yagmur yagmag nedeni ile yerler ıslandı. Yagmur yagdı. Bu nedenden yerler ıslandı.
Yagmur yagdı. Mundun yerler ıslandı.
Yagmur yagdı. Bu tıltagdan yerler ıslandı.

“Yerleriŋ ıslanmag, yagmur yagmag nedeni ile ér.” »
“Yerleriŋ ıslanmagıŋ neden mon ér; yagmur yagmag.”
“Yerleriŋ ıslanmagıŋ neden mon ér; yagmur yagdı.”
TİYİN

“Yagmur yagdı tiyin, yerler ıslandı.”
“Yerler ıslandı; yagmur yagdı tiyin.”

“Sabaha tegi çok şiddetli yagmur yagdı tiyin, her taraf köl kibi oldu.”
“Her taraf köl kibi oldu; sabaha tegi çok şiddetli yagmur yagdı tiyin.”

“Sabaha kadar bardaktan boşanır kibi yagmur yagdı tiyin, her taraf köl kibi oldu.”
“Her taraf köl kibi oldu; sabaha kadar bardaktan boşanır kibi yagmur yagdı tiyin.”

“Sabaha tegi bardaktan boşanır kibi yagmur yagdı. Munca yagdı tiyin, her taraf köl kibi oldu.”
İÇİN (700'lü yıllarda “üçün”)

“Ali, başarılı olmak için, tüzenli ders çalışır.”
“Ali, tüzenli ders çalışır; başarılı olmak için.”

“Ali, başarılı olmak ister. Mun için, tüzenli ders çalışır.”
KİBİ (kibi, benzer, teg ;; täg)

“Bardaktan boşanır kibi yagmur yagdı.” [“Yagmur, bardaktan boşanır kibi yagdı.”; tagınık cümle.]
“Yagmur yagdı; bardaktan boşanır kibi.”
“Yagmur yagdı. Bardaktan boşanır kibi édi.”

“Sabaha tegi bardaktan boşanır teg yagmur yagdı tiyin, her taraf köl teg oldu.”
“Sabaha tegi yagmur yagdı. Bardaktan boşanır teg édi. [Yagmurdan] her taraf köl teg oldu.”

“Sabaha kadar bardaktan boşanır kibi yagmur yagdı. Mun kibi yagışlar, sele neden olabilir.”
DEK (dek, değin, kadar; tegi ;; tägi)

“Barajlar toluncaya tegi, yagmur yagdı.”
“Yagmur yagdı; barajlar toluncaya tegi.”

“Yagmur yagdı. Barajlar toluncaya tegi yagdı.”
Yagmur yagdı. + tiyin + Yerler ıslandı. = Yagmur yagdı tiyin yerler ıslandı.
Ali ders çalışır. + ése + Başarılı olur. = Ali ders çalışır ése başarılı olur.
Ali okula kiter. + kän + Veli’ye rastladı. = Ali okula kiter kän Veli’ye rastladı.

Mon körülyür; cümleleriŋ başlarda ve cümleleriŋ sonlarda kullanılabilcek çok edat var. Burada, olardan kimilere tegindi méz.

Mun edatlar, “kısa cümleli anlatım” yapabilmek için de önemli ér. Kısa cümleli anlatım; yazıyıŋ kolay, çabuk, tam anlaşılmagın saglar. [Kısa cümleli anlatım, yazıyın kolay, çabuk, tam anlaşılır kılar.] Mun turum, yazan-okuyan için de, söyleyen-tinleyen için de yararlı olur.
Bazı edatlarıŋ bazı kullanımların örneklemek için, yukarıda bazı cümleler kullanıldı. Kib “Bardaktan boşanır kibi yagmur yagdı.” cümlesi. Uygulamagda, munca kısa cümlelerin parçalamak, zorunlu émez. Fakat okuyucu zor anlacak uzun cümlelerin parçalamak kerek.
Bu sayfada, bazı edatlar, “cümleler arasıda bag” açısıdan ele alıldı. Bu edatlarıŋ başka körevler de var. Kib “Sözüm, Ali için tügül.”, “Bu ekmek, pamuk kibi ér.” kibi.
Kerek olur ése, kerek kadar, yabancı tıllardan sözcük alılabilir; mun konuda sıkıntı yok. Ama acaba “azu” yeriye “veya” keçmiş olmag; Türk Tılı için gerçek neŋ kelişim olarak körülebilir mi?
ÖRNEK

İstanbul Agızı biçimi:

«Saçaklarda, kırık kiremitler arasındaki yuvalarının insanî sefaletini duymayan mesut serçeler, sanki başka bir bayramın zevkini sürüyorlarmış kibi cıvıldayıp, uçuşuyorlar, sevinçlerinden kaplarına sığamıyorlardı.» [Ömer Seyfettin’den]

Türkçe-21 biçimleri:

Saçaklarda, kırık kiremitleriŋ aralardakı kendileriŋ yuvalarıŋ insanıl sefaletin tuyunmayan mesut serçeler; cıvıldayıp uçuşyur lär, sevinçten kendileriŋ kaplara sıgamayır édi lär. Başka bir bayramıŋ zevkin süryür kibi édi lär.

Mesut serçeler; saçaklarda, kırık kiremitleriŋ aralardakı kendileriŋ yuvalarıŋ insanıl sefaletin tuyunmayır édi. Başka bir bayramıŋ zevkin süryür kibi édi lär. Cıvıldayıp uçuşyur édi lär, sevinçten kendileriŋ kaplara sıgamayır édi lär.

Saçaklarda, kırık kiremitleriŋ aralarda, serçeleriŋ yuvalar var édi. Mesut serçeler, ol yuvalarıŋ insanıl sefaletin tuyunmayır édi. Başka bir bayramıŋ zevkin süryür kibi édi lär. Cıvıldayıp uçuşyur édi lär, sevinçten kendileriŋ kaplara sıgamayır édi lär.
Türkçe-21 Sitesi

BAZI KELİMELER

bağlaçlar, belirlilik edatı, cümle başı edatları, çoğunluk, çokluk, harfi tarif, hem, olumsuzluk edatı Farsça na, sebep belirtimi, veya, yani

TÜRKÇE212 [10] BAZI KELİMELER

BAZI KELİMELER

AP
AZU, AZUCA
ÇOK, ÇOKU, ÇOKUN
+Kİ, Kİ, YA, KI
NA ; NE
OL
TILTAG
TİYE, TİYİN
ULAYU, ULATI
YMÄ, YANA

AP

ap..., ap... (hem..., hem...) [Sözlük bölümü]
apam, abam (şimdi) [Sözlük bölümü]

(...) ses oyunuyla kuvvetlendirmeler yapılır, mesela kap-kara “kapkara”. (...) apam da böyle, yani ap am’dan teşekkül etmiş olmalıdır; artık am tek başına mevcut değildir, fakat am+tı “şimdi”de yaşamaktadır. [sayfa 130, Not 48]

ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK Yayınları.
Türkçe-21 Biçimi’ye köre;

ap (hem)
ap ... ap ... (hem ... hem ...)
ap-(a)m (hemen, şimdi)

# “ap ... ap ...”, çok kullanılmamış.
# “apam”: Gabain’e köre “ap am → apam” ér. Türkçe-21’e köre “ap-(a)m” ér.

Täŋri küç birtük üçün, kaŋım kagan sü-(s)i böri täg ärmiş; yagı-(s)ı kony täg ärmiş. [Kül Tigin Yazıtı’dan]
Tanrı küç verdi tiyin, beniŋ baba kagan; äniŋ asker kurt kibi émiş, äniŋ düşman koyun kibi émiş.

Biz-iŋ sü at-ı turuk azuk-ı yok ärti. [Kül Tigin Yazıtı’dan]
Biz-iŋ asker; äniŋ at zayıflamış, äniŋ azık yok édi.
(Biz-iŋ asker monca édi; äniŋ at zayıflamış, äniŋ azık yok.)


Munlara “ap” uygulayalım;

Tanrı küç verdi tiyin, beniŋ baba kagan; ap äniŋ asker kurt kibi émiş ap äniŋ düşman koyun kibi émiş.
Biziŋ asker; ap äniŋ at zayıflamış ap äniŋ azık yok édi.

# Kerek körülür ése, araya “virgül” de koyulur [koy—ul—(u)r]:
“Biziŋ asker; ap äniŋ at zayıflamış, ap äniŋ azık yok édi.”

# “apaçık (çok açık)”, “apak (çok ak)”: Mun “apaçık”, tek sözcük kibi yazılır-söyleyilir, “apak” da munca ér.

# “Ön ek kibi” kullanılmış heceler körülyür. “Kıpkırmızı, sapsarı, ipince, bembeyaz” sözcükleride de körülyür lär. Türkçe’de; “ön ek” yok ér; ekler sona kelir. Munca “ön ek kibi” kullanılmış heceleriŋ yerlere, “çok, pek” kibi sözcüklerin kullanmak, kenelde daha uygun olur ärinç.

# Kib “ap äniŋ at zayıflamış ap äniŋ azık yok édi” anlatımıya bakalım; “ap” ve “äniŋ azık” kelimeleri; hem ayrı yazılır lär, hem ayrı olarak söyleyilir; “ap” ve “äniŋ at” kelimeleri ymä.
  “Bu ürünün almayalım. Çok pahalı än. Ap ne lüzum var?”
  “İlginç film édi. Ap agladı méz ap küldü méz.”
AZU, AZUCA

az— : azmak, normal üstü olmak, çok kelişmek, aşırı olmak
az-gın
:
azmış olan
az-ı
:
ögütücü tiş [en büyük tiş(ler)]
az-(m)an : çok kelişmiş
az-u : yahut, veya [birden çok seçenek var ése kullanılır]
az-u ymä : yahut da, veyahut
az-u-ca : yani [“azu”ya benzer fakat biraz farklı turumlarda kullanılır] [Türkçe-21 türetimi]

Ali, evden çıktı. Parka azu pazara kitti.
Ali, evden çıktı. Parka kitti. Azu pazara kitti.
Ali, evden çıktı. Parka azu pazara kitti. Azu ymä äniŋ arkadaş Veli’yiŋ eve kitti.
Ormanda bir hayvan kördü män. Kaplan azu leopar édi.
Pars azuca leopar, kedigillerden ér.

Köpekgiller; azuca kurt, çakal, tilki kibi hayvanlar; et obur ér.
Köpekgiller, et obur ér. Azuca kurt, çakal, tilki kibi hayvanlar. (daha uygun anlatım)
Köpekgiller, et obur ér; azuca kurt, çakal, tilki kibi hayvanlar. (daha uygun anlatım)

Ali, en sever än yere; azuca dere yanıdakı kendiyiŋ bahçeye kitti.
Ali, en sever än yere kitti. Azuca dere yanıdakı kendiyiŋ bahçeye kitti. (daha uygun anlatım)
Ali, en sever än yere kitti; azuca dere yanıdakı kendiyiŋ bahçeye. (daha uygun anlatım)
Pars, kedigillerden ér. Pars’a leopar da tiyilir. (daha açık anlatım)
Köpekgiller, et obur ér. Kurt, çakal, tilki kibi hayvanlara, köpekgiller tiyilir. (daha açık anlatım)
ÇOK, ÇOKU, ÇOKUN

Küncel sözlüklerden alıntı:
çok
:
Çok.
çoğu
:
(1) Bir şeyin büyük bölümü. (2) Çoğu zaman, çok defa. (3) Çok kimse. [çok+u → çoğ+u]
çoğun
:
Çok kez, sık sık, ekseriya.
ekseriya
:
(1) Çoğunlukla, çokluk, çoğu kez. (2) En çoğu, en fazlası, en çok.

Türkçe-21 Tüzenlemegi:

çok
çok “Çok kişi(ler), her kün kahvaltı yapar.”
çok kez
çok sayıda kez, defalarca
çok kişi
çok sayıda kişi
çok yer
çok sayıda yer
çok zaman
çok miktar zaman, çok miktar zamanlarda


çok-u
[%51+] Bir topluluktakı çok olan bölüm. Bir şeyiŋ büyük bölüm. %51+ sayıda/ölçüde olan bölüm. Ekseriyet, çoğunluk.

“Çoku kişiler, her kün kahvaltı yapar.” →
“Kişilerden %51+ bölümdeki kişiler, her kün kahvaltı yapar.” →
“Her kün kahvaltı yapan kişi sayısı, her kün kahvaltı yapmayan kişi sayısıdan çok ér.”


# Anlatımda, oran olarak %51...%99 belirsizliki var. Fakat anlatımda belirli olan mon ér; “sayıca çok olan bölümdekiler” kavramı.
çok-u kez
%51+ oranda kez
çok-u kişi
%51+ oranda kişi(ler)
çok-u yer
%51+ oranda yer(ler)
çok-u zaman %51+ oranda zaman(lar), %51+ oranda zaman(larda).
# Konuya köre; saniye, dakika, kün, ay, yıl, vs.


çok-u-n
 “çoku” vasıtası ile, “çoku”ya tayanarak, “çoku”ya bakarak, “çoku olarak” (zaman, olgu, turum, vs), ekseriya, ekseriyet ile

“Kişiler, çokun, her kün kahvaltı yapar.”
“Çokun, kişiler, her kün kahvaltı yapar.”

# “çok+u”dakı “+u”; Türkçe-21 Biçimi’ye köre, “addan ad yapan yapım eki” ér.
# “çok+u+n”dakı “+n”; “vasıta hali eki” ér.

“çok hasta”: 1) Çok sayıda hasta kişi. 2) Äniŋ hastalık şiddetli kişi.
“Çok hasta, iyileşti.”, “Çok sayıda hasta, iyileşti.”, “Çok sayıda hasta kişi, iyileşti.”,
“Çok hasta édi; iyileşti.”, “Çok hasta çok kişi, iyileşti.” “Pek hasta çok kişi, iyileşti.”


bizden çok-u (bizden %51+ kişi) sizden çok-u (sizden %51+ kişi) olardan çok-u (olardan %51+ kişi)

“Çoku insanlar, ekmek de yir.”, “İnsanlardan çoku, ekmek de yir.”

Yolda, kediler kördü män. Çok kedi, tekir édi.

Yolda, kediler kördü män. Çoku kediler, tekir édi.
Yolda, çoku tekir, kediler kördü män.

Yolda, kediler kördü män. Çokun, tekir édi lär.
Yolda, çokun, tekir kediler kördü män.
Çokun, yolda, tekir kediler kördü män.
+Kİ, Kİ, YA, KI

“+kı, +ki, +ku, +kü” ve “+dakı, +deki”; ekleri, Türkçe kökenli ekler ér lär.

74. +ki, nadiren +kı: Aitlik bildirir;
aykı “her ay” (ay “ay”)
söki “eskiden” ( “vakit, zaman”)
içräki ““içeriki, içerideki” ( “iç”, içrä “içeri”)
suw üzäki “su üzerindeki” (üzä “üzeri”)
ilkisizdinbärüki “ezeli olana ait (yani, ezelden beri)” (bärü “beri” kendisinden önce ayrılma hali eki gelir).

Bulunma halinden sonra gelen şekiller daha çoktur:
yirdäki “yerdeki, dünyadaki” (yir “yer, dünya”)
tört yıŋakdakı “4 gök çevresindeki” (yıŋak “çevre”)
Bak. Eski Türkçenin Grameri, A Von Gabain, TDK Yayını, Paragraf 74

“ilkisizdinbärüki”: “ilk-i-siz-din-bärü-ki”; “ilk-i-siz-den beri-ki”,
“ilk-i-siz”: “başlangıç-sız, äniŋ başlangıç olmayan” yani “ezel, ezelî”.

“Dün-kü, şimdi-ki, seniŋ-ki” kibi kelimelerdeki “-ki”ler; Türkçe kökenli yapım ekleri ér lär.

Fakat kib, “çünkü”; “için ki, üçün ki”den üretilmiş (“türetilmiş” tügül) ése; “çün-kü”deki “kü”, gerçekte Farsça kökenli “ki” baglaçı ér [veya asılda Farsça “çün ki” ése]. Yine “sanki”; gerçekte “san ki” ése; bu “ki” de Farsça kökenli ér, vs.

# Türkçe kökenli “+kı, +ki, +ku, +kü” eki, “büyük sesli uyumu”ya uyar. Kib “okuldaki” tügül “okuldakı” olmalı.

# Yazar, “+ki, nadiren +kı” timiş. Kalın ünlülü sözcüklere nadiren rastlamış ärinç; “aykı, yıŋakdakı” kibi.

# Köktürkler’de “sub” (700’lü yıllar), Uygurlar’da “suw” (800’lü yıllar); “su”.
# Addan ad yapan “+kı, +ki, +ku, +kü” eki kullanımı, kenelde monca ér (ünsüz uyumuya uymaz);

• zaman belirten isimlere, aynen kelir; “şimdi+ki, sonra+kı, önce+ki, sö+ki, dün+kü, tün+kü, yarın+kı, akşam+kı, sabah+kı, keçen ay+kı, her zaman+kı olay” kibi.

• zaman belirtmeyen isimlere, kenelde “+da, +de” ekiden sonra kelir; “ev+de+ki, okul+da+kı, yol+da+kı, arabalar+da+kı şeyler, arabalar+da+kı+lar (arbalardakı şeyler)” kibi.

• zaman belirtmeyen isimde, “...da, ...de” anlamı da var ése, “+da, +de” eki, tüşer; “içre+ki, üze+ki” kibi.

• İstisnalar olabilir; “sen+iŋ+ki, siz+iŋ+ki” kibi. Fakat “sen+de+ki, siz+de+ki” de var. Yanya “keçmiş zaman+da+kı olaylar” kibi. Fakat “keçmiş zaman+kı olaylar” da var.

Eski Türkçe’de, ünlem sözcükleri olarak “a, ya, ay, äy” var. “Ya!” cümle başıda “haydi!” anlamıya da kelir. Ayrıca “kı”; “ünlem, nida sözü” ér. [Bak. ETG, P.343 ve “Sözlük” bölümü]

- O konuyun körüştü mü séz?
- Kelmedi ki! [mun kibi “ki”ler, Eski Türkçe’deki “kı”yıŋ şimdiki biçim olabilir]

O halde, Türkçe kökenli “ya”, “kı” sözcükleri, “ünlem, nida” edatı lär. Ayrıca, Farsça kökenli “ya”, “ki” baglaçları var. Mun sözcükler, başka tıllarda ymä körülebilir; benzer veya farklı anlamlarda.
Eski Türkçe’yiŋ Uygur tönemide (800’lü yıllar), “kim” sözcükü; hem “soru zamiri” olarak hem “ki” baglaçı anlamda kullanılmış. Gabain, mun turumun, “muhtemelen yabancı tesiri” olarak yorumlamış.

“İş kılzun tip kim ol bi taş bitigig özümüz bitilim”: “Çalışsın ki o kitabe taşını kendimiz yazalım”.
Bu konuda bak. ETG, P.450

# Acaba “kım (kı-m)” mı olmalı édi? Veya “kimil (kim-il)” mi?

# “Çalışsın ki o kitabe taşını kendimiz yazalım”: “Çalışsın da ol yazıt taşıyın biz yazalım”, “Çalışsın ymä ol yazıt taşıyın biz yazalım”, “Çalışsın ulayı [/udu] ol yazıt taşıyın biz yazalım”.
Bu “ki” baglaçıya karşılık olarak, İngilizce’de monlar körülebilir:
“that [şu, o, ki, diye, için], which, so that, quod [bu, ki]”
NA ; NE

“Ne yedi, ne içti.” anlatımı “Yemedi, içmedi.” anlamda kullanılmış ése; bu anlatımdakı “ne”ler, gerçekte Farsça “na” olumsuzluk edatı ér.

Gerçekte, Türkçe’de munca anlatım olmaz. Türkçe’de monca olur: “Yemedi, içmedi.” azu “Yemedi de içmedi de.” azu “Yemedi ymä içmedi ymä.” azu “Yedi tügül, içti tügül.”

Mon anlatım da Türkçe ér: “Ne yedi, ne içti; bilmeyir män.” [= “O ne yedi? O ne içti? Munların bilmeyir män.” anlamda kullanılmış ése.]
“kim”  →  “kim-i” (bazı)
Türkçe anlatımlarda, olabildikçe Türkçe kökenli kelimelerin tercih etmek, uygun ér. Yabancı kökenli sözcükler için de “toplum keneli anlamak”, olabildikçe közedilmeli. Fakat bi konuyuŋ uzmanların ilgilendiren metinler, burada konu tügül. Kib, neŋ Fizik kitabıda, toplum keneli anlamayır bazı terimler bulunabilir, mun togal ér. Yine de munlarda da özen közderilmeli; olabildikçe Türkçe kökenli sözcüklerin kullanmaga ve Türkçe’yin togru tüzgün kullanmaga.
“yo”: “Hayır. Tügül. Olmaz.” [“yo”, “yok” sözcüküden “k” tüşümü ilen mi togmuş acaba?]
“ya”: “Evet. Temek öyle. İşte böyle.”
“he”: “Evet”.

- Ögrenci mi sän?
- He. (Yanıt olarak “var” tiyilebilir mi?)
- Ögrenci mi sän?
- Yo. (Yanıt olarak “yok” tiyilebilir mi?)

# “he - yo” anlamlarda kullanılan “evet - hayır” kelimeleriyiŋ kökler-ekler, neler ér?
# Türkçe kökenli kök sözcüklerden, “evet (he) - hayır (yo)” anlamlarıya kelen sözcükler türetmege çalış.

“ha gayret!” kibi kullanımlardakı “ha!”; “a! ya!”lardan kelmekte ér, izlenimi veryir.
“haydi!”: “ha! de!”, [“de—/di—/ti—” fiili mi?] “ha! di!”, “ha! de!”; “hadi!”, “hade!” mi?

“ha kırmızı kalem ha siyah kalem; ikisi de kalem ér” [“Kırmızı kalem ymä siyah kalem ymä; ikisi de kalem ér.”, “Ap kırmızı kalem ap siyah kalem; ikisi ymä kalem ér”]
OL

“Bahçe, sebze yetiştirilen yer ér.” cümlesiye bakalım.
Mun cümledeki “bahçe” sözcükü; “herhängi bahçe” anlatır.

“Ali, bir bahçede çalışyır édi. Ali, o bahçede, sebze yetiştirir édi.” anlatımıya bakalım.
“Ali, o bahçede, sebze yetiştirir édi.” cümlesideki “o bahçe” sözcükleri, “belli bahçe” anlatır. Yani mun cümlede, “o” sözcükü, “belirlilik edatı” olarak kullanılmış.

“Ali, bahçede çalışyır édi. O, Ali tarafıdan sebze yetiştirilen yer édi.”
Mun anlatımdakı “o”, zamir (veya işaret sıfatı) olarak kullanılmış.
“Ol törüdä üzä içim kagan olurtı” [Kül Tigin Yazıtı’dan]
(Ol törede üze, beniŋ amca, kagan oturdu)

“İkinti İşbara Yamtar boz atıg binip tägdi. Ol at anda ölti. [Kül Tigin Yazıtı’dan]
[İkinci olarak, İşbara Yamtar, boz atın (/ata) binip hücum etti. Ol at, orada öldü.]

“Ol bodunug Tabar’da kondurtumuz” [Kül Tigin Yazıtı’dan]
[Ol bodunun, Tabar’da kondurdu méz]
Mun turumda; mon tüzenlemegin yapalım (Türkçe-21 Biçimi’ye köre):

o :
Üçüncü tekil kişi zamiri [“O, doktor ér”]
än :
Sona kelen üçüncü tekil kişi zamiri [“Doktor än”]
ol :
Belirlilik edatı [“Doktor keldi. Ol doktor, iç hastalıkları uzmanı ér”]

“Ali, kitab okucak. O, ders kitabı ér.”
“Ali, kitab okucak. Ol kitab, ders kitabı ér.”

“İçeriye bir adam kirdi. Ol kişiyin tanıyan kişi, bizden yok édi.” [änin tanıyan kişi, bizden yok édi]
“İçeriye bir adam kirdi. Ol kişiyin tanımayan kişi, bizden yok édi.” [anin tanımayan kişi, bizden yok édi]

# ol (belirlilik edatı); “ol törü”, “ol at”, “ol kişi”, “ol nesne”)
# ol— (olmak)
“Belirlilik”, çeşitli biçimlerde olabilir:

“Ali’yiŋ beş kitab var. Ol kitablardan biri yeni ér. Ol kitab, matematik kitabı ér.”
Ol bahçe dereyiŋ yanda édi. Ali, her haftayıŋ sonda, oraya kiter édi.”

“Ali kitab okuyur. Bu kitab, hikaye kitabı ér.”
Ali’yiŋ kitab, masayıŋ üstte ér.”
“Ali, kendiyiŋ bahçede édi. Bahçeyin çapalayır édi” kibi.

Mundun kük; “ol” edatı, çok sık kullanılmamış.
TILTAG

tılta— sebeb olmak
tıltag sebeb, -den dolayı
ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK Yayınları, Sözlük bölümü.
Türkçe-21 Biçimi’ye köre;

tılta— : sebeb olmak, vesile olmak; saglamak

“Yagmur yagmak tıltadı; yerler ıslandı.”
“Yerler ıslandı. Muna yagmur yagmak tıltadı.”
“Ali’yiŋ işe kirmege, Veli tıltadı.”
“Biyoloji, her konuda bilgiye tıltamaz.”

“Yerler ıslandı. Munun yagmur yagmak tıltadı.”
“Ali’yiŋ işe kirmegin, Veli tıltadı.”
“Biyoloji, her konuda bilgi tıltamaz.”, “Biyoloji, her konuda bilgiyin tıltamaz.”

tıltag (1) : sebeb, neden, etki

“Yerler ıslandı. Tıltag, yagmur yagmak édi.”
“Yerler ıslandı. Tıltag mon ér; yagmur yagdı.”
“Mon tıltagdan, yerler ıslandı; yagmur yagdı.”
“Yerler, mon tıltagdan ıslandı; yagmur yagdı.”
“Yagmur yagdı. Mun tıltagdan, yerler ıslandı.”
“Yagmur yagmag tıltagdan yerler ıslandı.”

“Yerler ıslandı. Munuŋ tıltag, yagmur yagmak édi.”
“Yerler ıslandı. Munuŋ tıltag mon ér; yagmur yagdı.”
“Yerler ıslandı. Yagmur yagdı édi. Munuŋ tıltag, mun ér.”

tıltag (2) : buyuŋ sebeb şu ér, çünkü. (“cümle başı edatı, önceki cümleye bag kurucu” olarak)

“Yerler ıslandı. Tıltag, yagmur yagdı.”
“Ali, işe kirebildi. Tıltag, Veli yardımcı oldu.”

tıltagan : ...vasıta+sı ile, ...sebeb+i ile, ...etki+si ile, ...saye+si+de, -den tolayı
“Yagmur yagmag tıltagan yerler ıslandı.” [“tılta—g+an”; “+an, +en”: vasıta hali eki]
“Bilgisayar tıltagan, beniŋ kimi işlerin kısa sürede yapabilyir män.”

# “tılta—” fiiliden mon isimler de türeyebilir; “tılta-(y)an, tılta-[m]an, tılta-[g]an”.

# “tıltag” kelimesiyiŋ açınım, acaba monca mı?
tıl— : (yerden su vs) kaynamak
(?)
tıl—t : kaynak, menşe
(?)
tıl—t+a— : sebeb olmak
tıl—t+a—g : 1. Sebeb. 2. (Cümle başı edatı olarak) sebeb şu, äniŋ sebeb, çünkü.


TİYE, TİYİN

tıl bk. til
tılaŋur—, tilänur— (br.) güzel konuşmak, münakaşa etmek
...
ti— te— (br.) demek
tigin (çokluk: tigit), tegin (Tib. yazı), tgim (br.) < ? prens
tigmä isimli, adlı
...
til, tıl dil
tilä—, telä (br.), tilä (br.) dilemek
tiläk, tilik dilek
tilär dileyen (bir nevi böcek)
...
tirkiş haber getiren adam, büyük elçi
...
tiyin diye, için
tiyş— söyleşmek
ESKİ TÜRKÇE’NİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK Yayınları, Sözlük bölümü.

• “ti—” fiili ile “tiyin (diye, için)” kelimesi arasıda, togrudan anlam bagı yok, kibi körünyür. Ulayı bir ara fiil (veya isim) var olmak kerek, kibi körünyür. Acaba monca mı?

ti— : timek (demek), söylemek, konuşmak [seslerin simge kılarak ortaya koymak, seslerin araç-sebeb kılarak ortaya koymak, söylemek, konuşmak]
ti—(y)i— : ortaya koymak, meydana çıkarmak, vücuda ketirmek, var kılmak, sebeb olmak, kaynaklık etmek. “İzafiyet Teorisi’yin Albert Einstein tiyidi.”
ti—(y)i—n : bu sebebden, sebebi ile (“sebeb, kaynak, ortaya koymag” belirtir)
ti—(y)e :
tiyerek, tiyilen, adlandırılan, adlayılan (“söyleyiş” belirtir)

# Veya “ti—y+(i)n” mi?
tıl+(a)ŋ :
tıl konusuda beceri sahibi, iyi anlatım yapan, akıcı konuşan
(?)
tıl+(a)ŋ+(u)r— :
küzel konuşmak, açık/anlaşılır konuşmak

tıl+(a)ŋ+(u)r—(u)ş— :
[neŋ konuda tüzgün biçimde] karşılıklı körüş alışverişi yapmak
(?)

“Ali, tılaŋ biri ér.”, “Ali, spor konusuda, tılaŋurdu.”
“Ali ile Veli, spor konusuda, tılaŋuryur lär.”, “Ali ile Veli, spor konusuda, tılaŋuruşyur lär.”
Körüş alışverişi, biraz sert-kırıcı olyur ése; “Ali ile Veli, spor konusuda, sert tiyişyir lär.” kibi.

· “ti—gme”
· “ti—(y)(i)ş— (beraber kunuşmak, karşılıklı konuşmak)”
· “ti—l” [yine de “til (dil)” sözcükü, kök sözcük olabilir]
· “ti—l+e—, ti—l+e—k, ti—l+e—r”
· “ti—(y)ip [/ti—p], ti—(y)erek, ti(y)iş, ti—(y)ü”

· “tirkiş” = “ti—r+k+i—ş” mi?
· “tigin” = “ti—(g)in” mi? (“kagan buyrukuya eşit olmayan fakat buyruk benzeri olan söz söyleyen” mi?)

# Çokluk biçim “tigit”teki sondakı “t”, “yabancı tıllardan kirmiş çokluk eki” ér.
(bak: ETG; prg 65 “tigin, tigit”, prg 200 “tiginlär”)

Bu çokluk eki “t”, kelimeyin de bozmuş.
Çokluk biçimi, Türkçe-21’de monca kullanılabilir; “tiginler” veya “tigingün” veya hatta “tigingin”.

• “tıl” ile “til”, iki ayrı kelime ér kibi körünyür:

tıl :
[Türkçe, İngilizce kibi] til, lisan.
til
:
1) Tatıg almak organı, konuşmag organlarıdan biri. 2) [mecazen; Türkçe, İngilizce kibi] til (dil), lisan.

Ali, tıl uzmanı ér. Ali, tıllar uzmanı ér. Ali, tılcı ér.
Ali tiye biri, tıllar konusuda konferans verdi.
Bukalemun tiye bir şeyden söz etyir édi lär. Bukalemun ne, bilmeyir män.
Ol konuda, äniŋ olumsuz tüşünceler var. Munun “böyle şey olmaz” tiye belirtti.

Yagmur yagdı tiyin, yerler ıslandı.
Yerler ıslandı; yagmur yagdı tiyin.
“Böyle şey olmaz” tidi tiyin mi öyle söyleyir sän?

Yerler ıslandı. Muna yagmur yagmak tıltadı (/sebeb oldu).
Yerler ıslandı. Munun yagmur yagmak tiyidi. (/ortaya koydu, meydana ketirdi)

Bak: “TÜRKÇE214 [01] NOTLAR” → “İÇİN (üçün), TİYİN, TİYE”
Türkçe-21’e köre, “ti—” fiiliyiŋ emir kipi çekimleri: “ti-(y)eym, ti-(y)elim, ti—, ti-(y)iŋ, ti-sin, ti-sinler”.
Birkaç kelime türetmek teneyelim:

  “ti—gi” = “söylem, söz, konuşmag” (?)
  “ti—gi+le—” = “söylem olarak ortaya koymak, konuşarak belirtmek” (?)
  “ti—gi+le—m” = (Türkçe, İngilizce kibi) til, lisan, tıl (?)
  “ti—gi+le—meg” = “söylemeg, konuşmag” (?)
 “ti—(y)(i)n—”: kendi tuycak şekilde konuşmak, kendiye yönelik konuşmak (?) [“Tönüşlülük eki”den önce, kural tışı ve fazladan “yardımcı y” kullanımı]

Hem tüşünyür hem tiyinyir édi.

Beniŋ sınav, kötü keçti édi. Sonra monca tiyinyir édi män: “Ah akılsız ben! Neden daha çok çalışmadı édi män! Neden tembellik etti édi män!”

İş körüşmegi bitmiş édi. Odadan çıkar kän monca tiyinyir édi: “Bu ne biçim iş? Hem mühendis, hem bilgisayar programcısı, hem tercüman, hem oto tamircisi, hem avukat olmag, benden isteyilyir. Mühendis mi arayır lär, süper kahraman mı? Nıçk nıçk nıçk!”
ULAYU, ULATI

ula— : ulamak, eklemek, ilave etmek, bitiştirmek
ula—(y)u : ulamag olarak, ek olarak, binaenaleyh, bu yüzden, ve sonra, ve
ula—t—ı : ve saire

“Sabımın tükäti äşidgil. Ulayu iniyigünüm, oglanım biriki uguşum bodunum, biriyä şadapıt bäglär, yırıya tarkat buyruk bäglär, Otuz[Tatar], Tokuz Oguz bägläri bodunı, bo sabımın ädgüti äşid, katıgdı tiŋlä!” [Kül Tigin Yazıtı’dan]

# “Ulayu”, kenelde cümle başıda kullanılır. Önceki cümleye bag/baglantı belirtir.
# Türkçe-21’de, “ula—(y)u” yeriye, aynı anlamda “ula—(y)ı” da kullanılır.

  Ali, eve keldi. Ulayu ders çalışmaga başladı.
  Yagmur yagdı. Ulayu yerler ıslandı.
  Yagmur yagdı ulayu yerler ıslandı. [ilk cümleyiŋ sona, nokta koyulmamış]

# Sözlüklerden bak: “ulamak; ulaç, ulak, ulam, ulama, ulantı, ulaşmak, ulaşım, ulaştırmak, ulaştırma, ulayıcı”.

YMÄ, YANYA

291. ymä, yer yer, henüz sadece mä, ma (*yim—’den) da var: “yine, ve, da”.

bilgä kagan ärmiş; alp kagan ärmiş; buyrukı ymä bilgä ärmiş ärinç, alp ärmiş ärinç (IE 3) “bilge kağan imişler, yiğit kağan imişler; buyrukları (kumandanları) da bilge imişler şüphesiz ve yiğit imişler şüphesiz”.

kün ymä tün ymä (To 28) “hem gündüz hem gece (gündüz ve gece)” (...)

ymä “ve yine” ve takı ymä “ve bundan başka”, cümle başlatıcı olarak sık sık geçerler. [Paragraf 291]

ymä, yimä “ve, dahi, her ne kadar” [Sözlük bölümü]

yan “yan, kalça” [Sözlük bölümü]
yana, yanya “(Yazıtlar), yänä, yinä (br) “yine, gene” [Sözlük bölümü]

ESKİ TÜRKÇENİN GRAMERİ, A. VON GABAIN, Çeviren: MEHMET AKALIN, TDK Yayınları
“Bilge kagan émiş; alp kagan émiş; buyruku ymä bilge émiş ärinç, alp émiş ärinç.”

“kün ymä tün ymä
“Yagı bolup itinü yaratunu umaduk, yana içikmiş.” [Kül Tigin Yazıtı’dan]
“Yagı olup (fakat) etmege yapmaga muktedir olmadık (şekilde), yanya içte kalmış.”

“yan” : yan (sözlüklerden bak: “yan”)
“yan+(y)a” : “yan yana oluş” belirtir. “yan yana oluş”; “zamanda veya mekânda veya konuda” olabilir.

zamanda yan yana oluş : Seniŋ sag elin, yukarıya kalkır. Yanya seniŋ sol elin, öne uzat.
mekânda yan yana oluş : Orduyuŋ sag yan, vadiye konuşlandı. Yanya äniŋ sol yan, tepeye konuşlandı.
konuda yan yana oluş : Yagmur yagar ése yerler ıslanır. Yanya barajlar tolar.

“yanya”, İstanbul Agzı’dakı “cümle başıda” kullanılan şu söyleyişler yeriye kullanılır; “yanı sıra, bunun yanı sıra, bununla birlikte, aynı zamanda, aynı yerde, buna ilaveten” kibi.
· “yanya”, kenelde cümle başıda kullanılır.

“Yagı olup (fakat) etmege yapmaga muktedir olamamış. Yanya içte kalmış.”
“Yagı olup (fakat) etmege yapmaga muktedir olamamış; yanya içte kalmış.”
· yan (yan)
· yan-ya (yanısıra, ve)
· ymä (da, de)
Ali, ögrenci ér. Veli ymä ögrenci ér.
Ali, ögrenci ér. Veli ögrenci ér ymä.
Ali, ögrenci ér; Veli ymä.
Ali ymä Veli ymä, ögrenci ér.

Ali, ögrenci ér. Yanya Veli ögrenci ér.
Ali, ögrenci ér; yanya Veli ögrenci ér.
Türkçe-21 Biçimi’ye köre, “yan” kelimesiyiŋ turum çekimleri; “yan-a, yan-ın, yan-ıŋ, yan-da, yan-dan” ér.
“yän” (?)
“yän-ä, yen-e” (yeniden, gene)
“yän-i, yen-i” (yeni)

“yin” (?)
“yin-ä, yin-e” (yine)
# “ymä”yiŋ ses şekli, monca tanımlayılabilir: “ymä”deki “y”, “i”siz “yi” kibi söyleyilir. Başta iki ünsüz ses bulunan, kural tışı (istisna) kelime ér. [“y” de “m” de sünebilen ünsüz seslerden ér]
an
:
1) Sınır. Limit. Uç. 2) Tarla sınırı.
an-ca
:
sadece, en fazla. “Hafif körünyür, anca 100 kilo kelir.”
an-ca-k
:
ama, fakat. “Hafif körünyür, ancak 100 kilo kelir.”



än
:
3tk için sona kelen şahıs zamiri
än-cä
:
o kibi, öyle [öteki “sona kelen şahıs zamirleri” ek almaz lär]



är–, er–
: ermek, varmak, ulaşmak
är–(i)nç
:
erilen sonuç, sonuç olarak, timek ki, mun anlayılyır, anlayılan mun ér



er–, är– :
ermek,varmak, ulaşmak
er–(i)g : (?)
er–(i)nç : [sözlüklerden bak]
er–gi : sonuç, netice, varış
er–me–z : varmaz, ulaşmaz



é– : imek, turumda olmak, turumda bulunmak
é–g : turum, olgu
é–me–z : turumda olmaz, turumda bulunmaz, tügül
é–nç : turum, olgu
é–r : turumda olur, turumda bulunur
é–(y)en
:
turumda olan, turumda bulunan, iyen. [“bekle–(y)en” benzeri yapı]



et
:
et, kas



et–
:
etmek, yapmak
et–(e)r
:
“et–” fiiliyiŋ keniş zaman kipi



ether
:
kimyasal/tıbbî bir sıvı [Fransızca: “éther”, İstanbul Agızı: “eter”]



hängi? : hangi? hängi?
häni? : hani? häni?



hep : tüm zamanlarda, her zaman, tüm yerlerde, her yerde; tüm, tümü, kop



il– : baglamak, eklemek
il–e : ile
il–e-n : ...aracılıkı ile
il–i– : ait olmak
il–i–t : ait



in– : inmek
in–ç : inmeg, iniş, varış, önceki yere tönüş [“in–” eylemiden togan sonuç]
in–ç–i– : yön tegiştirmek, burkulmak, burulmak, togrultudan sapmak, incimek
in–ç–i–n– : incinmek, normal turumdan farklı yönde/turumda/biçimde zorlanmak
in–ç–i–p : ama, fakat, lâkin, buya rağmen; “böyle édi” sonra “şöyle” [togrultudan saparak, yön tegiştirip, diğer yönden, öte yandan]



kib : örnek, misal, mesela
kib-i : kibi, gibi, teg



kop : hep, tümden
kop– : kopmak



kön–
:
yanmak, alevlenmek, yanmaka başlamak, yanmakta olmak “Odunlar könyür.”
kön–(ü)k–
:
tamamen yanmak, yanıp bitmek “Odunlar könüktü. (Odunlar yanıp bitip kül oldu.)”



köni : togru, gerçek, gerçeke uygun
köni-d– : togru turuma ketirmek, togrultmak, tüzeltmek
köni-d–il– : togrultulmak, tüzeltilmek [köntül–]
köni-k– : gerçek hale kelmek, gerçekleşmek
köni-k–tir– : gerçek hale ketirmek, gerçekleştirmek
köni-le– : togrulamak



köp : çok
köp-(ü)r– : köpürmek



kük : büyük ihtimal, yüksek olasılık
kük-le– : ihtimallemek, tahmin etmek, belki olur saymak
“Karşı yaylada, yaklaşık bin at var tiye kükleyir män. Sen, ne kükleyir sän?”, “Enflasyon tüşçek tiye kükleyir män.”, “Ummag ile küklemeg, farklı şeyler ér.”
kük-le–m : tahmin. “Bu konuda kesin bir şey yok; sadece kimi küklemler var.”, “Yıl sonu enflasyonu konusuda biziŋ küklem, yüzde yirmi ér.”
kük-lük : ihtimal, olasılık. “Bu konuda, böyle bir küklük yok.”



kül
:
1) Yanan şeylerden kalan madde. 2) mec. Kendiyin yüksek ideallere adamış. “Kül Tigin”
kül–
:
külmek [İstanbul Agızı: “gülmek”]



menze–
:
benzemek [mäŋzä–]
menze–k
:
örnek, misal, benzek



mon-dun : şu yüzden, şu nedenden, neden şu, şu kaynaktan, şudan kaynaklanarak
mun-dun : bu yüzden, bu nedenden, neden bu, bu kaynaktan, budan kaynaklanarak



ne? : ne? [nä]
ne-den
:
sebeb, vesile “Dikkatsiz biri, kazaya neden olmuş.”
ne-den?

hängi şeyden? “Kaza neden olmuş?”
ne-din?
:
neden tolayı? ne sebebi ile? “Bina nedin çökmüş?”
ne-ge : ne için? ne tiyin? neden? hängi sebebden? “Bu duvar, nege yapılmış?”
ne-me
:
şey [Türkçe-21 belirlemegi]
ne-(m)(e)n?
:
ayrıntı ne? ne biçim? nasıl?
ne-n
:
“yüklem”e sorulan “ne? kim?” sorularıyıŋ yanıt “nen”den sonra kelir.
“Ali tidi nen ögrenci ér män”, “Kuş türü ér nen insanlara yakın yerlerde yaşayan serçe.”
ne-ŋ : herhängi [nä-ŋ]
neŋneŋ : herhängi+herhängi, tek tek hep, her, her bir
ne-(m)(e)ŋ :
şey, nesne, obje [Türkçe-21 türetimi] “neŋ nemeŋ”: herhängi nesne, herhängi bir şey



ol
:
belirlilik edatı, özellemeg edatı; “ol törü”, “ol at”, “ol ev”
ol–
:
olmak “Ali, ögretmen olmuş.”



öd : zaman, vakit, an
öd-e– : ödemek, verilmeg zamanı kelmiş borçun vermek



öt : 1) Safra, karacigerceg salgılayılır sıvı. 2) Öt kesesi, öt salgılayan organcık
[İstanbul Agızı: “öt, öd”]
öt– : ötmek



teg : gibi/kibi [täg]



teg– : değmek/tegmek, erişmek, yetişmek [täg–]
teg–i : dek, kadar, değin, teg–i [tägi]



ul : zemin, toprak
ul– : (?)



yür– : periyodik hareket yapmak; bir hareket kümesiyin tekrarlamak; kib yürek “GÜP güp GÜP güp” hareketiyin tekrarlamak. mec. yürümek
yür–(e)k : periyodik hareket yapan organ, yürek, kalp
yür–ü– : yürümek, “sag ayak öne, sol ayak öne” hareketiyin tekrarlamak.
mec. ilerlemek. [Kib, yürüyen atıŋ 4 ayak da bir hareket kümesiyin tekrar eter.]

# “tavuk kümes-(s)i · tavuk küme-(s)i”, “hareket küme-(s)i”.
Türkçe-21 Sitesi