03 Haziran 2024

PAMUK İPLİĞİ

anla işte seni istemiyorum, bir görüşe göre, evlilik çağı, genç evlenmek, güçlü nikâh, havadan sudan, hülle, kadının fendi erkekleri yendi, nabıza göre şerbet, okul hayatı anıları, pamuk ipliğine bağlı bağlar, poligami poliandri, romatizma, sadık erkek, servet aşkı, yaman çelişki, zayıf nikâh, zinciri kırıp pamuk ipliği koymak

[UYGULAMAG YAZISI] PAMUK İPLİKİ

Ömer Seyfettin’den hikaye [alıntı-özet olarak]:

PAMUK İPLİKİ

MATMAZEL SÜRPİK BAGDESERYAN: 19 yaşta
BEHZAT BEY: 26 yaşta
HAMPARSUM RUPENYAN: 29 yaşta
MADAM BAGDESERYAN: 60 yaşta

Beyoglu’da tar, soguk, levanten salon.

Perdelerde, duvarlarda, levhalarda, koltuklarda ulatı neŋneŋ nemelerde; körünmez, adlandırılamaz aşırılık kölgesi var.

Matmazel BAGDESERYAN, ayaka kalkçak émiş teg timtik oturmuş.

Karşısıda BEHZAT Bey; pek şık, közüde bir monokl... Fotoğraf makinesiyiŋ karşıda kän tüm meşhur masum sanatkâr alır alışılmış biçimde; kollarıyın çaprazsıl baglamış. Ulayı kendiyiŋ biraz büyükçe beyaz eller; futbol ilen kittikçe büyüyür sanyır än kendiyiŋ pazıların yolyur teg.

İkisiyiŋ turumda da öyle başkalık var ki... [İkisiyiŋ turumda da büyük başkalık var.] Salondakı o anlaşılamayan, adlandırılamayan başkalık ile uyum saglayır. Neŋ sahnede, kendilere bakan pek çok közüŋ önde émiş lär teg dikkat birge titizlik ile konuşyur lär.

SÜRPİK: Timek bu tegi kenç sän kän evlenmegin tüşünyür sän ha?

BEHZAT: Sanyır sän tegi (/kadar) kenç tügül män...

SÜRPİK: Kaç yaşta sän?

BEHZAT: Otuza yakın.

SÜRPİK: Evlilik çagı émez ärinç.

BEHZAT: Nege? [Neden? Niçin?]

SÜRPİK: “Otuza yakın män” tiyir sän. Ulayı yirmi ile otuz arasıda sän timek ér. Mun aralık; yaşamag, hayatın anlamag aralıkı ér. Daha togrusu, hayatın kazanmag aralıkı.

BEHZAT: Fakat ben, zengin män...

SÜRPİK: Ne saf sän! Erkekler yirmi ile otuz yaş arası, anılar ile hep okul hayatıyın yaşar lär. Ulayı kesinleyin çocuk ér lär. Olara küvenilemez.

BEHZAT (külerek): Seniŋ tüşünceye (/tüşüngüye) köre, evlilik için yarım asır yaşamak kerek!

SÜRPİK: Büyütme! O kadar tügül. Otuz beş ile kırk arası tam evlilik tönemi...

BEHZAT: Oh, lâ lâ lâ... O vakite tegi (/kadar/dek) ...?

SÜRPİK: Ne yapçak sän, munun artık tabiî benden ögrenmek ihtiyaçıda émez sän. Ancak, kırk yaşa keldi écek sän kän yorgunluk hisseter écek sän; sonsuz ve nedensiz can sıkıntısı tuyar [tuy-(u)n-(u)r] écek sän. Mide rahatsızlıkları başlar. Hafif romatizmadan zayıflayan bacaklar, için için sızlar. Kän körünmez bir dudak, seniŋ kulaka “Artık tinlenmek kerek; evlen.” tir. Zaten eglenceden, aşktan, kadından, zevkten, yürümekten, kezmekten, koşmaktan bıktı ér écek sän. Ol vakit... [Ol ödde...]

BEHZAT: Eee, ol vakit... [Eee, ol ödde...]

SÜRPİK: Ol vakit küçücük ol hanımefendi, o kadar küçücük ki... Häni seniŋ kız kardeşiŋ unutamacak sän derecede yakın keçmişte togdu än bilir sän yetişkin kızıdan daha küçük hanımefendi, beyaz kiysileriŋ içte sene sunulur. [Seniŋ kız kardeşiŋ yetişkin kızın tüşün. Unutamacak sän derecede yakın keçmişte togmuş än. Ändän daha küçük hanımefendi, beyaz kiysileriŋ içte sene sunulur.] Ulayı koca olur sän.

BEHZAT (pek ciddi): Yo matmazel, yo, kesinleyi benin anlamamış sän. Ben, kenç evlencek män. Dünyada en nefret eter män neme, sefahat! Edebiyatın ve hayalin sevmez män. Çok ciddi män. Sürekli çalışmak, sürekli beniŋ servetin artırmak, şöhret ile saygı kazanmak, rahat mutlu yaşamak! İşte beniŋ erigsenç!

SÜRPİK: Evlilik ile ilgisiz erigsenç...

BEHZAT: Evlilik yapmak da ister män. Yani filozoflarıŋ hastasıg fikirler ilen olarıŋ tüşünüşler zehirlenen kimi kençler kibi evlilikin sanal yalan tügül, toplumsal gerçek sayar män. [Filozoflarıŋ hastasıg fikirler ilen olarıŋ tüşünüşler zehirlenen kimi kençler var. Olar, evlilikin sanal yalan sayar. Olar kibi tügül män; evlilikin toplumsal gerçek sayar män.]

SÜRPİK: Çok klasik fikir!

BEHZAT: Ancak togru tügül mü?

SÜRPİK: Togru da herkes, sen teg tüşünmez.

BEHZAT: Nasıl, rica eter män?

SÜRPİK: Önce kadınca (/kadın tılı ilen) söyleyeym. Herhalde bir çok muhakemeler ile tereddütler ile vakit keçirerek, bir çoklar kibi, beniŋ yirmibeş yaşın beklememek. [Çok kız, muhakemeler ile tereddütler ile vakit keçirerek, kendiyiŋ yirmibeş yaşın bekler. Olar kibi olmamak.] Kisre benin son derece arzu eten sadık neŋ adama, hemen olumlu karşılık vermek.

BEHZAT: Ne basit! Ama senin arzu etenin ya sevmez ése sän?

SÜRPİK: Ben mi! Beniŋ özüŋ önem yok. O benin sevsin, arzu etsin tekçe.

BEHZAT: Ya çok yaşlı ér ése?

SÜRPİK: Önem yok.

BEHZAT: Çirkin ér ése?

SÜRPİK: Yine önem yok, sadık olsun yeter.

BEHZAT: Kenç ymä yakışıklı ymä zeki ymä ér ése?

SÜRPİK: Büyük ikramiye! Munun ret etçek budala bulunamaz sanyır män. (biraz suskunluk)

BEHZAT: (Tereddütlü ymä heyecanlı ymä) O halde?

SÜRPİK: ...

BEHZAT: Evet, sene serbestçe söylemeli män...

SÜRPİK: ...

BEHZAT: Sen, son derece beniŋ hoşa kityir sän!

SÜRPİK: (Şaşkın turumda) Teşekkür eter män...

BEHZAT: Yanya, senin son derece arzu etyir män. Sen ile evlendi écek män ése, tamamen mesut oldu écek män.

SÜRPİK: Ancak bu olabilir mi?

BEHZAT: Nege [ne için, niçin, ne diye] olabilir olmasın? Beniŋ Müslüman émeg, neŋ engel oluşturmaz; İslam erkekleri, Hristiyan kızları ile evlenebilir lär. Hele biz Türkler, biziŋ diyniŋ bu izinden keçmişte çok yararlanmış méz. Biziŋ kimi hükümdarlarıŋ zevceler bile, Hristiyan prensesler édi émiş. (...)

SÜRPİK (külümseyerek): Ooo beniŋ aziz! Şimdiye dek ıdı hayal etmedi män neŋ neme var ése; o da neŋ Türk ile, neŋ İslam ile evlenmek édi. Çok şaşırdı män çok da beniŋ hoşa kitti. Ulayı ciddi kiginç veremecek män teg.

BEHZAT: Nege? [ne diye, niye?]

SÜRPİK: Çünkü muhakeme etmedi män.

BEHZAT: Et lütfen.

SÜRPİK: Ne zaman?

BEHZAT: Şimdi.

SÜRPİK: Şimdi mi? (...) Fakat tur, yeni yöndemin uygulayalım ve teneyelim; yüksek sesli tüşünelim. Yalnız sorcak män sorulara togru kiginç ver.

BEHZAT: Olur.

SÜRPİK: İslamlık konusuda, İngilizce pek çok eser okudu män. Hepsi, sizde evlilik, son derece serbest ér tiye yazyır édi. [Hepside de yazyır édi nen sizde evlilik, son derece serbest émiş.] O tegi serbest, o tegi serbest émiş ki... [O kadar serbest émiş, ulayı...] Ne olcak?

BEHZAT: Olabilcek kadar; tüşünülebilcek ve tüşleyilebilcek kadar...

SÜRPİK: Sizde poligami var émiş ymä poliandri ymä...

BEHZAT: Poliandri yok; mun iftira ér... Yalnız poligami var. Ancak zorunlu émez.

SÜRPİK: Bir erkek kaç kadın alabilir?

BEHZAT: “Tört” tir lär. Ama äniŋ servet, äniŋ saglık, äniŋ kereksemeg olur ése; istedi än kadar...

SÜRPİK: Mesela on tane...

BEHZAT: Seksen tane, yüz tane...

SÜRPİK: Oh, korkunç. [Ooo, korkunç.]

BEHZAT: Ancak yineleyir män; mun zorunlu tügül. Pek çok Türk ama pek çok zengin ve kuvvetli Türk var; bütün yaşamda tek kadın ile yetinmiş lär.

SÜRPİK: Öyle de ölüme dek, tek kadın ile olarıŋ yaşamag da zorunlu tügül... [Fakat, ölüme tegi ...]

BEHZAT: Ya, tügül...

SÜRPİK: İstedi lär ödde, kendileriŋ eşlerden ayrılabilir lär. [İstedi lär kän kendileriŋ eşlerden ayrılabilir lär.]

BEHZAT: Ayrılabilir lär.

SÜRPİK: Kendileriŋ eşlerin boşamadan, öteki bir kadın ile evlenebilir lär...

BEHZAT: Evlenebilir lär.

SÜRPİK: Bıraktı lär kendileriŋ eşlerin, yine ister lär ése, tekrar alabilir lär... [Bıraktı lär eşlerin, ister lär ése, yine alabilir lär...]

BEHZAT: Alabilir lär. Ancak munda kimi şartlar var!

SÜRPİK: Ne kibi? [Ne teg? Nemen? Nasıl?]

BEHZAT: Kib “hülle” şartı...

SÜRPİK: “Hülle” ne?

BEHZAT: Pek iyi bilmeyir män. Galiba neŋ Türk, kendiyiŋ eşin üç defa (/kez) boşar ése tekrar alamaz. Mon şart ile ki en az bir tün, äniŋ zevce, başka erkek ile evlencek, sonra ändän boşancak, tekrar eski eşe varcak. [Ama äniŋ eş, en az bir tün için, başka erkek ile evlenir, sonra ändän boşanır ése; tekrar eski eşe varabilir.]

SÜRPİK: Oh, işte bir tür poliandri... [Ooo, işte bir tür poliandri...]

BEHZAT: Ancak bu pek az olur. Mun teg neŋ neme olsa “şer’î hîle” yapar lär. (...) İyi bilmeyir män ama kerekir ése horoza bile nikâh kıyar émiş lär...

SÜRPİK: Şakayın bırak azizim. Mun dehşetli serbestlik! Pek zayıf baglarlı... (...) Erkek, bir kaç yıl sonra äniŋ küzellik solan kadına, küçlü bag ilen baglanmaz ése sadakat azabıya tayanamaz; hemen änin bırakır. [Kadınıŋ küzellik, bir kaç yıl sonra solar. Erkek kadına, küçlü bag ilen baglanmaz ése sadakat azabıya tayanamaz; hemen änin bırakır.] Ulayı äniŋ yere pek kenç taze kız alır.

BEHZAT: Ah, sevilen kadın bırakılabilir mi?

SÜRPİK: Bak işte “Edebiyat” yapyır sän. Sevmek! (...) Aşk... Bir hiç, bir ihtiras, keçici (/keçgen) bunalgı. Öyle bunalgı ki sonuç, nefret ile yorgunluk! [Sonuç, nefret ile yorgunluk olcak bunalgı!]

Ulayı evlilik ile aşkın kim karıştırır ése, bir körüşe köre, kesin mutsuz olur. Evlilik... Kadın için; erkekten kelen kötü kokulara, kabalıklara, kırıcılıklara katlanmaktan ibaret... Erkek için de solmuş yıkılmış kadındakı sırnaşıklıklara, uygunsuzluklara, tersliklere aldırmamaktan ibaret ér. [Kadın için mondan ibaret; erkekiŋ kötü kokulara, kabalıklara, kırıcılıklara katlanmak. Erkek için de mondan ibaret; solmuş yıkılmış kadınıŋ sırnaşıklıklara, uygunsuzluklara, tersliklere aldırmamak.]

Evlilik, iki kişiyin mun karşılıklı azaba atçak bag, zincir ér. Mun zincir; aileleriŋ, toplumsal menfaatleriŋ, karşılıklı uzlaşımlarıŋ sigorta ér. Oysa o kadar zayıf ki... [Ama çok zayıf...] Pamuk ipliki... Yo! Yo! Ben, sen ile ymä neŋ Türk ile ymä ıdı evlenmez män. Beniŋ tüm hayatın, beniŋ tüm kelecekin (/istikbalin), kayıtsız şartsız, neŋ erkekiŋ keyife feda etemez män...

BEHZAT: Abartyır sän ulayı niye? [... nege?]
(...)

SÜRPİK: (...) İşte bu muhakemeyiŋ sonuç: Mutlaka neŋ Hıristiyana varcak män. Ulayı Hristiyanlarda evlilik; agır, saglam, kırılmaz zincir ér! Anca ölüm ile kopabilen bu küçlü bag, beniŋ eşe benin baglacak. Terk etilmek korkusudan, bedbaht olmak korkusudan uzak yaşacak män...

Bu anda dimdik, yapay, acemi aktör; togru tavırlı uşak kirer. Matmazel BAGDESERYAN’a eginir:

UŞAK: Mösyö HAMPARSUM RUPENYAN!

SÜRPİK: Buyursun... (Uşak çıkar.)

BEHZAT: Kim än?

SÜRPİK: Tuhaf tesadüf! Yakında nişanlancak män tiye umar män adam än. Kayserili pek zengin ol yag tüccarıyıŋ tek ogul. Tur, senin tanıştıraym.

BEHZAT: (Bozularak, asabi) Yo yo, istemez män. Bene müsaade...

SÜRPİK: Lakin tarınmış kibi tavranyır sän. [tar-(ı)n-mış, darılmış]

BEHZAT: Asla... Bene müsaade...

SÜRPİK: Fakat yine kel (/kelgil). Ulayı yüksek ses ile muhakemeler yapalım. Yani açık tüşünelim. Bu kün, sona kadar devam etip beniŋ sonuçun sene de kabul ve tasdik ettiremedi män tiyin çok üzgün män. [Bu kün, sona tegi devam etemedi män. Beniŋ sonuçun, sene de kabul ve tasdik ettiremedi män. Mun için çok üzgün män.] Kel ha... (/Kelgil ha!) Yakında...

Behzat eginir [eg-(i)n-(i)r]; nazik reverans ile Matmazel Bagdeseryan’ın selamlar. Tam çıkçak kän Hamparsum Rupenyan kirmiş olur. İki erkek selamlaşır lär. Behzat, asabi tavır ile çıkar. Rupenyan, ayakta turan Matmazel Bagdeseryan’ıŋ elin sıkar.

RUPENYAN: Nasıl sän, beniŋ azize?

SÜRPİK: İyi män. Otur lütfen. Bir haftadır [haftadan beri] kelmeyir sän. Nedin? [Neden tolayı, ne sebebden?]

RUPENYAN: Biziŋ memleketten, birkaç hemşehri keldi édi. Oların yerleştirmek ile ugraşır édi män. Bu bene tanıtmadı sän kişi, kim édi? [Bene tanıtmadı sän ol kişi, kim édi?]

SÜRPİK: Şimdi çıkan bey mi? Bir kenç Türk! Avrupa’da egitim almış mühendis. Keçen kış tanıştı méz. Şimdi biziŋ en samimi dostlardan...

RUPENYAN: Tanımayır män. Hiç körmedi édi män.

SÜRPİK: Tanımaz sän. Tanıştıramadı män tiyin teessüf etyir män. [Tanıştıramadı män, muna teessüf etyir män.] Ah bilse sän; o ile ne ilginç nemelerden eyişti méz.

RUPENYAN: Nelerden eyişti séz?

SÜRPİK: Evlilik ile nikahdan eyitişti méz.

RUPENYAN: Gerçekten ilginç!

SÜRPİK: Yine anladı män; Türkler’iŋ diyn pek mükemmel ér. Hele olarıŋ nikâh [olarıŋ nikâhlanmak biçimi] o kadar togal, togaya o kadar uygun ki... [Hele olarıŋ nikâh; çok togal, togaya çok uygun.] Medeniyet birge kelişiklik, änin tüşler erigsenç kibi...

RUPENYAN: (Sırıtarak) Ya şaka yapyır sän ya abartı!

SÜRPİK: Şaka yapmayır män ymä abartmayır män ymä. Olarda nikâh birge (/ve /ile) evlilik, o kadar kevşek o kadar serbest ki; insan biraz daha incelese, titiklese “hiç yok!” tiye aykırcak! [Olarda nikâh ymä evlilik ymä çok kevşek, çok serbest ér. İnsan, biraz daha incelese, titiklese “hiç yok!” tiye aykırcak! (/haykırcak!)]

RUPENYAN: Nasıl? [Nasıl yani? Nemen azuca?]

SÜRPİK: Birinci ég; Türkler, ister lär sayıda kadın alabilyir lär.

RUPENYAN: Mun, poligami ér! Mun ég iyi mi?

SÜRPİK: Kötü mü? Çok togal än! Tüm fen bilginleri, tüm bilgeler, tüm tüşünmenler; “insanlar yaratılıştan poligam ér” tiye sav ymä ispat ymä etyir lär. [Tüm fen bilginleri, tüm bilgeler, tüm tüşünmenler, sav ile ispat etyir lär; “insanlar yaratılıştan poligam ér” tiye.] (...) İşte Türkler’iŋ diyn; togaya karşı kelmemiş. Mun gerçekin ymä benimsemiş ymä içermiş ymä. Ulayı erkekin, istedi än tegi, äniŋ küç yetti tegi kadın almagda özgür bırakmış.

RUPENYAN: Könide (/gerçekte) kadının azıcık bile tüşünmemiş.

SÜRPİK: Munca tügül. Evlilikteki ol serbestlikte kadınıŋ ymä yarar, kazanç, pay var. [Evlilikteki ol serbestlikte, kadın da yarar, kazanç, pay iyesi ér.] Kadın ymä artık bıktı än erkek ile birlikte yaşayış ıstırabıdan kurtulyur; boşanyır, (sonra) başka erkeke varyır énç.

RUPENYAN: İtiraf et ki munda açık kabalık var! [Munda açık kabalık var! Munun itiraf et.] İlkin bir kadın ile bir erkekiŋ ölünceye tegi, biri biriye baglanmakta, ulu anlam birge erdem körmeyir mi sän?

SÜRPİK: Yo. Anca boş, togaya aykırı, bütün énç ile hisler yalanı olarak köryür män.

RUPENYAN: Bu, anarşist fikir!

SÜRPİK: Niye [nege] anarşist fikir olsun? (...) Evlilik adıda [/adlı] zincir yaptı méz. Ulayı bu kün äniŋ tayanılmaz agırlıkıŋ altta, anca isyan birge ikiyüzlülük yaşayabilyir. Idı (/asla) içtenlik yok. Sonra Müslümanlar, mun zincirin kırdı. Ulayı togayıŋ hakkın, togaya birdi lär. Mun zinciriŋ yere pamuk ipliki koydu lär. İsyana da ikiyüzlülüke de kerek yok. (...)
(...)

RUPENYAN: Timek evlilikten cayyır sän?

SÜRPİK: Hayır (/yo). Zincirden (azuca) biziŋ Hristiyan evlilikiden cayyır män. Ulayı kenç ve ketum neŋ Türk’e yolkar män ése, hemen uzattı écek än elin, kabul etti écek män. (...) Oh, pamuk ipliki... İstedi män ödde [/an /anda /zamanda]; artık sevmeyir män artık bıktı män tiye änä eyip ayrılır män. [Ne ödde ister män ése, “artık sevmeyir män, artık bıktı män” tiye änä söyleyip ayrılır män.] (...)

RUPENYAN: (Biraz kızgın) Ben de sene serbestçe söyleyeym; seniŋ ökünçler pek bozulmuş; perişan olmuş. Bedbaht olcak sän. (...) Emin män ki bu fena ökünçlerin, deminki Türk sene eydi. [Bu fena ökünçlerin, deminki Türk sene eydi (/söyledi), mundan emin män.]

SÜRPİK: Idı... [/Asla...] Ben, İslamlıka ilit İngilizce bitiyilmiş pek çok neme okudu män. Okusa sän ymä köniyin [/gerçekin] ukar sän. (...)

RUPENYAN: Korkar män; İslam (/Müslüman) olmuş sän...

SÜRPİK: Hayır. (/Yo.) Şekiliŋ ymä körünürdeki adınçlıkıŋ ymä neŋ önem yok. (...)
(...)

Bu arada kapı açılır; Madam Bagdeseryan kirer. Ak saçlı şişman kadın...

MADAM BAGDESERYAN: Ah, sen mi än, Mösyö RUPENYAN?

RUPENYAN: Sizin ziyarete keldi édi män beniŋ hanımefendi. Matmazel ile eyitişyir édi méz.

MADAM BAGDESERYAN: (külerek) Nelerden eyitişyir édi séz?

SÜRPİK: Havadan sudan, beniŋ ögüç; havayıŋ küzellikten!

MADAM BAGDESERYAN: Gerçekten küzel hava... Yaz kibi! Bu sabah kiliseden çıktı män andan kisre, bahçede yarım saat tolaştı män. Ah, beniŋ öge (/akıla) keldi; hele o yeni vaiz... Neler söyledi! Bizden hepin aglattı. Tanıyır mı sän Mösyö Rupenyan, ol kenç papazın?

RUPENYAN: Tanıyır män, beniŋ hanımefendi; okuldan, beniŋ eski arkadaş ér. Evet, yetkin ve büyük, dindar, kutsal kişi än. O tegi büyük kişi ér ki... [Ne kadar büyük insan ér, bakıŋ monca anlataym; ...]

Rupenyan, saatlerce eski sınıf arkadaşıyın över. Matmazel Bagdeseryan ymä äniŋ ögüç ymä neŋ ses çıkarmadan tinler...

ÖMER SEYFETTİN

Özetlemeg ve Türkçe-21 Biçimi: — Konuk Yazar 3 —
• Bu hikâyedeki öz ér nen ol kenç kız, iki talipliyin de baştan savmak için, ilginç bir yöndem uygulamış.

• Yalın veya ek almış yabancı kökenli sözcüklerde, “büyük sesli uyumu kuralı”, kenel olarak işlemez; “saat-lerce, dakika-larca, idrak-siz, irade-li, garanti-sizlik” vs.

• Bazı sözcüklerde, cümlelerde tegişimler yapıldı. Fakat anlam tegişimleri olmamaga çalışıldı. Asıl metinde kişiler, “siz”li konuşyur. Karşılıklı konuşmaga tayalı hikaye ér tiyin seçildi. Yer yer (epey) kısaltmaglar yapıldı.

• Birkaç sözcük:

ad— Tegişik/farklı olmak/émek (benzerlerden veya ötekilerden tegişik/farklı olmak/émek)
ad—(ı)n— Tegişmek (neŋ şeyiŋ önceki turum ile sonrakı turumuŋ arada fark olmak)
ad—(ı)nç Tegişim, fark, başkalaşım
är—, er— Ermek, varmak
är—(i)nç Erilen sonuç, ‘...timek ki’, öncül bilgilerden çıkan sonuç
ay
Dünya’yıŋ uydu, kamer, ay
ay-a—
Hürmet etmek, saymak, saygı közdermek
ay-a—nç
Hürmet, saygı
ay! Ünlem sözü
ay-kır— Bagırmak, çıglık atmak, haykırmak
bir bir, 1
bir-ge
birlikte, beraber, ile, ve
bir— Vermek • Keri vermek, iade etmek
é— Turumda olmak, biçimde bulunmak, imek
é—nç, é—g
Turum, olgu, vakıa
é—r ...turumda olur (é— → é—r ; “r” burada keniş zaman eki)
er—(i)gse— Ermek/varmak istemek
er—(i)gse—k Ermek isteyilen yer, ermek isteyilen şey. • [Ermek-varmak isteyilen] amaç, hedef.
er—(i)gse—nç
Erigsemek’ten togan turum, ermek-varmak isteki. • [Zihindeki] amaç, hedef.
et
Et, kas
et—
Etmek, yapmak
et—(e)r
“Et—” + “keniş zaman çekim eki”
ether
Kimyasal/tıbbî bir sıvı. (Fr. éther), (İstanbul Agızı’da; “eter”)
ey— Söylemek, konuşmak (700’lü yıllarda “ay—”)
ey—(i)ş— Karşılıklı konuşmak [“bak—(ı)ş—, kör—(ü)ş—” teg türeyiş.]
ey—(i)t—, eyt— Sormak
ey—(i)t—(i)ş— Biri biriye soru sormak • (Biri biriye sorular da sorarak) körüş alışverişi yapmak
ey—dir— Söyletmek, konuşturmak
hasta-sıg Hasta kibi, hastalıklı, marazi
ıd—, ıt—, ı—
Terk etmek, göndermek, kaçırmak
ıd—a
Terk, bırakış, bırakmag
ıd—a+la—
Bırakmak
ıd—ı Asla, hiç bir zaman, hiç bir biçimde, kat‘iyen (olumsuzun küçlendirir)
it
Köpek • mec. Tegersiz, terbiyesiz kişi
it—
İtmek
kig—
Cevab vermek (?), karşılık vermek (?). Yansıtmak (?). Yankı yapmak (?).
kig-(i)nç Cevab, yanıt
kisre Sonra
kül Yanan şeylerden arta kalan toz madde. • mec. Kendiyin yüksek amaçlara adayan kişi. “Kül Tigin” kibi.
kül— Gülmek
kül—(ü)mse— Tebessüm etmek
kül—(ü)gse— Külmek istemek, külmek isteki duyunmak
kül—(ü)ş— Çok/sürekli külmek• Birlikte külmek
kül—(ü)ş—(ü)g Külüş, külüşmeg
ne, nä Ne?
ne-me
şey
ne-ŋ, nä-ŋ Herhängi
ne-n
Yükleme sorulan “ne? kim?” sorularıyıŋ yanıt, “nen”den sonra kelir. Soru kelimesi émez. Uzun özneyin veya uzun tümleçin, yüklemden sonraya atmak için kullanılır.
okı— Neŋ metinin, biriye karşı okumak, seslendirmek (hafızadan da olabilir)
oku— Okumak (sesli ya da sessiz yapılabilen eylem)
öd Zaman, vakit
ög Kaynak, memba, menşe, oluşum yeri; Akıl; Ana, anne
ög-süz Öksüz, anasız; Akılsız; Teli; mec. Közüpek, çok cesur
ög-üç Ana, anne; Anacık, annecik (sevgi anlamlı)
ög-üz Nehir (su kaynakı)
ök Temel, asıl, esas, ana • Anne, ana (kişi bedeniyiŋ oluşum yeri)
ök-süz Annesiz, öksüz, kendiyiŋ ana ölmüş çocuk
ök-üz Öküz (eskiden “tarım → beslenmeg → yaşamag” açısıdan çok önemli hayvan)
ök— Tüşünmek
ök—(ü)nç Tüşünce, fikir (“ök—” fiiliden togan sonuç)
tüş Rüya, düş (tüş)
tüş-e— Tüş körmek, rüya körmek (Tüş-ä—)
tüş-le— Hayal etmek, zihinde kurgulamak
tüş-le—m
Hayal, zihinsel kurgu
tüş-ün— Tüşünmek
tüş-ün—ge Tüşünce oluşan yer, zihin (?)
tüş-ün—gü Tüşünce, körüş, fikir
tüş-ün—(m)en Filozof ; [tüş-ün—en, tüş-ün—(g)en, tüş-ün—(m)en]
tüş— Tüşmek
uk— İdrak etmek, anlamak
uk—(a)r “Uk” + “keniş zaman çekim eki r”
uk—ma—z İdrak etmez, anlamaz
uk—(u)nç İdrak
uk—(u)nç-suz İdraksiz, anlayışsız
ulı— İnlemek, ulumak (bk. “uv-la—”)
ulu, ulug
Yüce, âlî, büyük
uv! (uuu! uuuvvv!)
Köpek/kurt tarafıdan çıkırılan seslerden biri
uv-la— Köpek/kurt “uv!” tiye bagırmak, köpek/kurt ulumak (Türkçe-21 türetimi)
yol Yol
yol-k— Rastlamak, karşılaşmak
yol-k—(a)r “Yolk—” + “keniş zaman eki”
yol-k—(u)ş— Rastlaşışmak, karşılaşışmak
yol-la— Göndermek, yola çıkırmak
yol-la—n— Yola çıkmak, yolculuka başlamak
yol-la—yıl— Gönderilmek, yola çıkarılmak
yol— Yolmak, kökten koparmak, çekip koparmak

— Konuk Yazar 3 —

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder